Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı

Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı

  • ANASAYFA
  • HAKKINDA
    • Tarihçe
    • Güvenlik Kuvvetleri Komutanları
    • Genel Bilgiler
    • Åžehitlikler
  • BASIN/YAYIN
    • Güvenlik Kuvvetleri Dergisi
  • İNSAN KAYNAKLARI
    • Güvenlik Kamu Görevlileri Yasası
    • Münhal Duyuruları
  • İHALELER
    • İhale Duyuruları
    • Sonuçlanan İhaleler
    • Dökümanlar
  • ASAL ve SEFERBERLİK
  • İLETİŞİM
  • Yaþamý
  • Kronolojisi
  • Özlük Dosyasý
  • Üstün Kiþiliði
  • Fotoðraflarla Atatürk
  • 10. Yýl Nutku
Mustafa Kemal Atatürk,1881 yýlýnda Selânik'te doðdu. Babasý Ali Rýza Efendi, annesi Zübeyde Haným'dýr. Ali Rýza Efendi Selânik yerlilerindendi. Uzak dedeleri Vidin'den ayrýlarak Serez'de yerleþmiþler, oradan da Selânik'e gelmiþlerdi. Ali Rýza Efendi, hayatýnýn ilk devirlerinde gümrük memurluðu yapmýþ, daha sonralarý memuriyeti terkederek kereste ticareti ile meþgul olmuþtu. Atatürk'ün annesi Zübeyde Haným da Selânik yakýnlannda Langaza adý verilen kasabada yerleþmiþ eski bir Türk ailesine mensuptu. Bu aile, soy olarak Anadolu'dan Rumeli'ye geçmiþ yörüklerdendi ve 'Varyemez oðullarý' olarak tanýnýyorlardý. Bu ailenin Langaza'da büyük çiftlikleri vardý; tarým yanýnda hayvancýlýkla meþgul idiler.

1871 yýlýnda Zübeyde Haným ile evlenen Ali Rýza Efendi'nin henüz elli yaþlarýnda iken 1888 yýlýnda ölmesi üzerine, yedi-sekiz yaþlarýnda yetim kalan küçük Mustafa'nýn büyütülmesi ve yetiþtirilmesi görevi, büyük Türk kadýný Zübeyde Haným'a düþtü.

Küçük Mustafa, ilk öðrenimine bir süre annesinin arzusuna uyarak Hafýz Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde devam etti; fakat çok geçmeden babasýnýn isteði ile Selânik'te çaðdaþ eðitim yapan Þemsi Efendi Mektebi'ne geçti ve ilkokulu burada bitirdi. Þemsi Efendi, yeni öðrencisinin yeteneklerini ve zekâsýný takdir ettiðinden, küçük Mustafa'nýn kendi okulunda bulunmasýndan son derece memnundu. Küçük Mustafa, bu okulda okurken babasý öldü. Bu sýralarda isimleri Makbule ve Naciye olmak üzere kendisinden küçük iki kýz kardeþi bulunuyordu. Babalarý öldüðü zaman küçük Mustafa yedi, Makbule bir yaþýný henüz doldurmuþtu; Naciye ise kýrk günlüktü. Bu en küçük kardeþleri genç kýz iken Selânik'te öldü.

Ali Rýza Efendi'nin ölümü üzerine, Zübeyde Haným üç çocuðu ile bir süre Selânik yakýnlarýndaki Rapla çiftliðinde subaþýlýk yapan kardeþi Hüseyin Efendi'nin yanýna yerleþti. Çiftlik hayatý nederiyle küçük Mustafa'nýn öðrenimi ister istemez bir süre aksamýþtý. Fakat çok geçmeden Selânik'e dönerek halasýnýn yanýnda, býraktýðý yerden öðrenimine devam etti.

Küçük Mustafa, Þemsi Efendi Ýlkokulu'ndan sonra bir süre Selânik Mülkiye Rüþtiyesi'ne devam etti ise de Kaymak Hafýz adlý Arapça öðretmeninin kendisine haksýz yere sopa ile vurmasý üzerine bu okuldan ayrýldý ve 1893 yýlýnda kendi kararý ile Askerî Rüþtiye'ye müracaat ederek öðrenimine burada devam etti. Yazlarý, dayýsý Hüseyin Efendi'nin yanýna gider, okul zamanýna kadar çiftlikte kalýrdý. Mustafa bu okulu gerçekten sevmiþti. Arkadaþlarý arasýnda zekâsý ve üstün yetenekleri ile kýsa zamanda kendisini gösterdi ve öðretmenlerinin sevgisini kazandý; öðretmenleri neredeyse kendisine bir arkadaþ muamelesi yapma gereðini hissetmiþlerdi.

Bu okulda matematik öðretmenliði yapan Yüzbaþý Mustafa Efendi, genç öðrencisinin yetenekleri ve zekâsý karþýsýnda sýnýftaki diðer Mustafa'larla aralarýndaki farký belirtmek üzere öðrencisinin adýnýn sonuna "Kemal" ismini ilâve etti. Artýk genç öðrenci Mustafa Kemal olmuþtu.

Mustafa Kemal, Selânik Askerî Rüþtiyesi'ni bitirdikten sonra 1896 yýlýnda Manastýr Askerî Ýdadisi'ne girdi. Burada Ömer Naci i1e arkadaþlýk etti. Ýlerde ünlü bir hatip olarak tanýnacak olan bu kiþi, Mustafa Kemal'in hitabet ve edebiyat sevgisinde etkin rol oynadý. Yakýn arkadaþlanndan biri olacak olan Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öðrenci idi. Genç Mustafa Kemal, askerî öðreniminin yanýsýra yabancý dil öðrenimini de ihmal etmiyor; yazlarý izinli olarak Selânik'e döndüðü zaman Fransýzca dersleri alýyordu.

Genç Mustafa Kemal, Manastýr Askerî Ýdadisi'ni de baþarý ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde Ýstanbul'da Harp Okulu'na girdi. 3 senelik baþarýlý bir Harbiye öðreniminden sonra 10 Þubat 1902'de bu okulu Teðmen rütbesiyle bitirdi ve öðrenimine Harp Akademisi'nde devam etti.1903 yýlýnda Üsteðmen olmuþtu.11 Ocak 1905 tarihinde de Kurmay Yüzbaþý rütbesiyle Harp Akademisi'nden mezun oldu. Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde de zekâsý, yetenekleri ve üstün kiþiliði ile kendisini arkadaþlarýna ve hocalarýna tanýtmýþ, onlarýn içten sevgi ve saygýsýný kazanmýþtý. Askerlik derslerine büyük ilgisi yanýnda matematiðe, edebiyata ve güzel söz söylemeye karþý da meraký ve eðilimi vardý. Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde, memleket ve millet davalarý ile ilgilenmesi, düþüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydýn ve inkýlâpçý bir subay olarak tanýnmýþtý. Devir istibdat idaresi idi ve bu davranýþlarý aleyhine olabilirdi; ancak çevresince gerçekten çok seviliþi, düþüncelerinde samimi oluþu, onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemiþti. Bununla beraber Harp Akademisi'nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padiþahlýk rejimi aleyhindeki düþünceleri ve durumu, þüphe çekerek birkaç ay Ýstanbul'da tutuklu kaldý; sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile 5 Þubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine, Þam'a atandý.

Þam'da 5. Ordu'nun emrinde kaldýðý üç yýl içinde Suriye'nin hemen her yerini görevle dolaþmýþ, memleket idaresindeki aksaklýklarý, ordunun eðitim ve öðretimindeki eksiklikleri daha da yakýndan görmüþtü. Mustafa Kemal, burada 1906 yýlý Ekim ayý içinde güvendiði bazý arkadaþlarýyla gizli olarak "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Bu arkadaþlarýyla beraber Beyrut, Yafa ve Kudüs'te de kurduklarý cemiyeti geniþletti. Bir ara gizli olarak Mýsýr ve Yunanistan yoluyla Selânik'e geçerek burada da "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"nin bir þubesini açtý ve tekrar Þam'a döndü. Þam'dan uzaklaþýþý hükûmetçe duyuldu ise de âmirleri kendisini koruduðundan bir ceza yoluna gidilmedi. Bir süre daha Þam'da kaldý. Bu sýralarda 20 Haziran 1907 tarihinde Kolaðasý (kýdemli yüzbaþý) oldu ve Þam'daki Ordunun Kurmay Baþkanlýðýnda bir göreve getirildi.

Mustafa Kemal 13 Ekim 1907'de merkezi Manastýr'da bulunan 3. Ordu Karargâhýna atandý. Bu Karargâhýn Selânik'teki þubesinde çalýþmak üzere Selânik e geldi. Bu sýralarda Selânik'teki "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti" üyelerini de içine almýþ olan ittihat ve Terakki Cemiyeti" faaliyet halinde idi. Mustafa Kemal de Selânik'e geliþini takiben bu cemiyete dahil olarak hizmet görmeye baþladý. Memleketin istibdat idaresinden kurtarýlmasý, yapýlacak yenilikler onun da baþ düþüncesiydi. Selânik'e geliþini takiben kýsa bir süre sonra 22 Hazýran 1908 de Üsküp-Selânik arasýndaki demiryolu müfettiþliði de 3. Ordu Karargâhýndaki görevine ek olarak kendisine verildi.

Bu esnada Rumeli'de büyük faaliyet gösteren "Ýttihat ve Terakki Cemiyeti" Abdülhamit'i,1876 Anayasasýný yeniden yürürlüðe koymaya ve kapatýlan Meclis-i Mebusan'ý tekrar toplantýya çaðýrmaya zorlamaktadýr. "Ittihat ve Terakki Cemiyeti nin bu giriþimleri adým adým II. Meþrutiyetin ilânýna uzandý.

23 Temmuz 1908 tarihinde Ýkinci Meþrutiyet ilân edildiði zaman Mustafa Kemal, Kolaðasý rütbesiyle Selânik'te askerî görevini sürdürmekte, bir yandan da "Ýttihat ve Terakki Cemiyeti" içinde çalýþarak Ýstanbul'daki siyasi geliþmeleri yakýndan izlemektedir. O, II. Meþrutiyet gibi büyük bir inkýlâbý takiben yapýlanlarý kâfi görmüyor; bu fýrsattan yararlanýlarak memlekette daha büyük ve daha köklü deðiþikliklerin gerçekleþtirilmesi gereðine inanýyordu.Fakat kendisinin görüþleri "Ýttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerinin görüþ ve düþüncelerine uymadý. Buna raðmen fikirleriyle zamanýn söz sahibi kiþilerini uyarmaktan da çekinmiyordu.

II. Meþrutiyet'in ilâný üzerinden henüz bir sene geçmemiþti ki Ýstanbul'da 13 Nisan 1909'da bu harekete karþý, gerici çevrelerce desteklenen büyük bir isyan geliþti. Mustafa Kemal, 31 Mart Vak'asý olarak bilinen bu isyaný bastýrmak üzere Rumeli de oluþturulan Hareket Ordusu'nun Kurmay Baþkanlýðýna getirildi ve bu ordu ile 19 Nisan 1909 tarihinde Ýstanbul'a geldi. Hareket Ordusu'nun gerek yolda gerekse Ýstanbul'daki sevk ve idaresinde Kurmay Baþkaný olarak önemli hizmetler gördü. Hareket Ordusu'nun Ýstânbul'a girdiði gün halka hitaben yayýmlanan beyannameyi kendisi yazmýþtý. Hareket Ordusu'nun duruma hakim oluþundan sonra Abdülhamit tahttan indirildi, yerine Sultan Reþat getirildi. Mustafa Kemal, bu gerici olayýn bastýrýlmasýndan sonra Ýstanbul'da çok kalmayarak 16 Mayýs 1909'da tekrar Selânik'e döndü. Bu sýralarda Selânik ve çevresinde yapýlan mânevralarda, tatbikatlarda düþünce ve görüþlerini cesaretle savunuyor; bu ise bazý üstlerinin dikkatini çekerken bazýlarýnýn da tahammülsüzlüðüne sebep oluyordu. Kendisi, bir yandan da askerî eðitim konularý üzerinde telif ve tercüme eserler hazýrlýyordu.

O, II. Meþrutiyet'i takiben Ordu'nun "Ýttihat ve Terakki Cemiyeti" ile sýký alâkasýnýn ve siyasete karýþmasýnýn tehlikelerini sezinlemeye baþlamýþ, bu görüþlerini 22 Eylül 1909'da Selânik'te toplanan "Ýttihat ve Terakki Bûyük Kongresi"nde açýkça dile getirmiþti. Fâkat Cemiyetin önde gelenleri onun bu görüþlerini paylaþmadýlar. Mustafa Kemal de kendisini Cemiyetten uzak tutarak doðrudan doðruya askeri vazifesine verdi. "Ýttihat ve Terakki Cemiyeti" ile anlaþmazlýðý ve aralarýnýn açýlmasý böyle baþladý.

Mustafa Kemal, Selânik'teki görevini baþarý i1e yürütürken 1910 yýlý Eylül ayýnda Pik2ýrdi manevralarýný izleme amacýyla Fransa'ya gönderildi. Burada Fransýz Ordusunu ve komutanlarýný yakýndan tanýdý. Selânik'e dönüþünden kýsa süre sonra 1911 Mart'ýnda Arnavutluk'ta bir isyan çýktý. Bu isyaný bastýrmak üzere düzenlenen harekâtta Harbiye Nazýrý Mahmut Þevket Paþa'nýn yanýnda görev aldý.

Mustafa Kemal, 15 Ocak 1911'de 3. Ordu Karargâhýndaki görevinden alýnarak evvelâ 5. Kolordu Karargâhýnda, daha sonra yine Selânik'te bulunan 38. Piyade Alayý'nda görevlendirildi. Bu atamadan amaç, kendisine kýta hizmeti gördürerek onu baþarýsýzlýða sürüklemek; bu suretle þevk ve hevesini bir ölçüde kýrmak idi. Ama O, bu görevde de büyük baþarýlar gösterdi; eskiden olduðu gibi yine kumandanlarýnýn, arkadaþlarýnýn sevgi ve saygýsýný kazandý. Selânik garnizonundaki subaylar gittikçe onun etrafýnda toplanýyorlardý. Bu durum 3. Ordu Müfettiþliðinin hoþuna gitmedi. Onu Selânik'teki vazifesinden ayýrarak 27 Eylül 1911 tarihinde Ýstanbul'da Genelkurmay Baþkanlýðýnda bir göreve tayin ettiler. Mustafa Kemal bu atama üzerine Ýstanbul'a gelerek bir süre Genelkurmay Baþkanlýðýnda çalýþtý.

5 Ekim 1911'de Ýtalyanlar Trablusgarp'a hücum ederek istilâ hareketlerine baþlamýþlardý. Mustafa Kemal, bu bölgede görev almak üzere 15 Ekim 1911'de Ýstanbul'dan ayrýldý. Trablusgarp'a geliþini takiben bir süre Tobruk ve Derne Bölgelerinde gönüllü mahalli kuvvetlerin baþýnda bulundu.12 Mart 1912 de Derne Komutanlýðýna getirildi. Bu sýralarda 27 Kasim 1911 tarihinde binbaþýlýða terfi etti.

1912 yýlý Ekiminde Balkan Harbi baþlamýþtý. Mustafa Kemal, 24 Ekim 1912'de Trablusgarp'tan hareket ederek Ýstanbul'a geldi. 21 Kasým 1912'de Gelibolu'da bulunan Bahr-i Sefîd (Akdeniz) Boðazý Kuvay-ý Mürettebesi Komutanlýðý Harekât Þubesi Müdürlüðüne atandý. Bu atama üzerine Gelibolu ya geldi. Olaylar süratle geliþmiþ, baba memleketi Selânik düþmüþ, Bulgar Ordusu ilerleyerek Çatalca'ya kadar gelmiþti. Bu elim vaziyet kendisini çok üzdü. Bu cephede bir süre sonra Bolayýr Kolordusu Kurmay Baþkanlýðýna getirildi. Bu görevde iken Dimetoka ve Edirne'nin düþmandan geri alýnýþýnda büyük hizmetleri gördü.

Mustafa Kemal, Balkan Harbinden sonra, 27 Ekim 1913 tarihinde Sofya Ataþemiliterliðine atandý.11 Ocak 1914 tarihinden itibaren Belgrat ve Çetine Ataþemiliterliklerini yürütme görevi de kendisine verildi. Sofya Ataþemiliterliðine atandýðý günlerde yakýn arkadaþý Ali Fethi (Okyar) de Sofya Elçiliðine atanmýþtý. Mustafa Kemal Sofya Ataþemiliterliði esnasýnda 1 Mart 1914 tarihinde yarbaylýða terfi etti.1915 yýlý Ocak sonlarýna kadar Sofya'da kaldý.

Bu sýralarda 1 Aðustos 1914'te Almanya'nýn Rusya'ya harp ilaný ile I. Dünya Savaþý baþlamýþtý. Mustafa Kema1 geliþen siyasi ve askeri olaylarý büyük bir dikkatle izlemekte; bir taraftan da görüþ ve düþüncelerini Harbiye Nezaretine bildirmekte idi. Ona göre katýlma zorunlu hale gelmedikçe Osmanlý Devleti bu büyük savaþýn dýþýnda kalmalýydý. Ancak olaylarýn süratle geliþmesi 29 Ekim 1914'te Osmanlý Devletini de ister istemez Ýttifak Devletleri yanýnda harbe girmek mecburiyetinde býraktý. Mustafa Kema1 bu geliþmeler üzerine Baþkumandanlýktan kendisine faal bir hizmet istedi ise de uzun süre bu isteði yerine getirilmedi. Nihayet ýsrarý üzerine, kendisini 20 Ocak 1915 tarihinde, Tekirdað'da teþkil edilecek 19. Tümen Komutanlýðýna tayin ettiler. Mustafa Kemal, bu tayin üzerine Sofya dan ayrýlarak Ýstanbul a döndü; derhal yeni görev yerine hareket ederek Tümenini kurdu. Bu Tümen kýsa süre sonra görülen lüzum üzerine 25 Þubat 1915'te Tekirdað'dan Maydos (Eceabat)'a nakledildi. Mustafa Kemal burada,19. Tümene ilâveten 9. Tümenin 2 Piyade Alayý ve bazý topçu birlikleri de emrine verilerek Maydos Mýntýkasý Kumandaný olarak görev yaptý.

Gelibolu Yanmadasýnda önemli olaylar oluyordu. Ýngiliz donanmasý 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boðazýný geçmeye teþebbüs etti ise de kýyý topçusunun baþarýlý savunmasý karþýsýnda, muvaffak olamayarak aðýr zayiat verdi. Donanmasý ile Boðazý geçemeyen düþman, bu defa Gelibolu Yarýmadasýný çýkarma ile zorlamaya karar verdi. Olaylar bu þekilde geliþirken, Genelkurmay Baþkanlýðý da 23 Mart 1915 tarihinde Gelibolu'da 5. Ordu kurulmasýna karar vermiþ, Komutanlýðýna da Alman Generali Liman von Sanders'i atamýþtý.

Liman von Sanders, muhtemel düþman taarruzuna karþý kuvvetlerini üç gruba ayýrarak planýný yapmýþ; Mustafa Kemal'in baþýnda bulunduðu kuvvetleri ordu ihtiyatýna almýþtý. Mustafa Kemal bu plan gereðince 18 Nisan 1915 günü Tümeniyle Bigalý'ya geçti.

Düþman birlikleri 25 Nisan 1915 günü Seddülbahir ve Arýburnu bölgesinden ilk çýkarma hareketine baþladý. Ancak çýkarma hareketi ilk gün karþýsýnda Mustafa Kemal'i buldu. Mustafa Kemal, çýkarmanýn baþladýðýný görür görmez, kuvvetlerini süratle Bigalý'dan Conkbayýrý'na sevketmiþti. Arýburnu'ndan Conkbayýrý'na ilerleyen Ýngiliz kuvvetleri, o gün, Mustafa Kemal'in komuta ettiði 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur edildi.

Conkbayýrý taarruzunda Türk askeri görülmemiþ bir inanç ve cesaretle savaþýyor, tarihin en büyük kahramanlýk sahneleri sergileniyordu. Dâhi komutan, kumandanlara verdiði emre þu cümleleri de ilâve etmiþti: "Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfýnda yerimize baþka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir!"

25 Nisan 1915 günü baþlayan çýkarma, kuvvetlerimiz tarafýndan kýyýya kadar itilmesine raðmen düþman, 26 ve 27 Nisan 1915 günleri de çýkarma harekâtýna devam etti. Ýlerlemek isteyen Ýngilizlerle yer yer þiddetli çarpýþmalar oldu; ancak her taarruz Türk askerinin kahramanca savunmasý karþýsýnda baþarýsýz kaldý. Mustafa Kemal, Çanakkale Cephesindeki bu üstün baþarýlarý üzerine 1 Haziran 1915'de Albaylýða terfi etti.

Düþman, Çanakkale'de baþarý saðlayamamasýna, ilerleme gösterememesine raðmen, yeni bir çýkarma yapmada kararlýydý. Düþünülen çýkarmanýn gerçekleþebilmesi için, her þeyden önce ilk direnç hatlarýný oluþturan Arýburnu ve Seddülbahir'deki Türk kuvvetlerinin yerlerinden sökülmesi gerekiyordu. Ýngilizler bu amaçla 6 ve 7 Aðustos l9l5 günleri, takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruz daha denediler; düþman kuvvetleriyle, kuvvetlerimiz arasýnda þiddetli muharebeler oldu. Ancak, Mustafa Kemal'in aldýðý önlemIer sayesinde düþmanýn bu taarruzu da geliþme imkâný bulamadý. Arýburnu ve Seddülbahir'deki taarruz devam ederken Ýngilizler 6 Aðustos 1919 akþamý Çanakkale'nin güney kýyýlarýna da asker çýkararak ilerlemeye baþladý. Bu suretle Anafartalar Bölgesi de ansýzýn kritikleþti. Geliþen bu buhranlý durum üzerine Liman von Sanders'in emri ile komuta deðiþikliði yapýlarak, "Anafartalar Grubu Komutanlýðý'na 8 Aðustos 1915 tarihinde Albay Mustafa Kemal. qetirildi. 9 Aðustos 1915 günü komutayý ele alan Mustata Kemal beklemeksizin ayný gün yaptýðý taarruz ile ilerleyen Ýngiliz kuvvetlerini tekrar çýkarma yaptýklarý kýyýlara itti. Ayný günün akþamý Conkbayýrý bölgesine geçerek buradaki kuvvetleri de 10 Aðustos 1915 sabahý taarruza geçirdi. Böylece düþmanýn ilerlemesine imkân verilmemiþ; aksine tutunduðu mevzilerden tamamen çýkarýlarak Anafartalar bölgesine tam anlamýyla hâkim olunmuþtu.

Mustata Kemal, 25 Nisan 1915 taarruzunda olduðu gibi 9 ve 10 Aðustos taarruzlarýnda da bizzat ateþ hattýnda bulunmuþ, ateþ hattýndan emirler vermiþ, bu davranýþý yanýndaki subay ve erler için ifadesi imkânsýz cesaret kaynaðý olmuþtu. Conkbayýrý'nda kalbini hedef alan bir kurþun, cebindeki saate çarpýp geri döndüðünden mutlak bir ölümden kurtuldu. Bu muharebeler esnasýnda gösterdiði kahramanlýk, azim ve yüksek kumanda kudreti, kendisine memleket içinde ve dýþýnda büyük ün saðladý. Artýk o, "Anafartalar Kahramaný" olarak anýlýyordu. Aylarca süren çýkarma ve savaþlar sonucu ilerleme kaydedemeyen Ýngilizler; nihayet 1915 yýlý Aralýk sonunda müttefikleriyle beraber Çanakkale'den çekildiler. Düþmanlarýn Çanakkale Boðazý'ný geçememesi, Ýstanbul'un iþgalini önlemiþ; Ýngilizlerin, Marmara ve Karadeniz üzerinden müttefikleri Rusya ile baðlantý kurma hayallerini söndürmüþtü. Bütün bu olaylar, bir anlamda, I. Dünya Savaþýnýn akýþýný da etkiliyor, dünya tarihinin yönünü deðiþtiriyordu. Bu savaþlarda Ýngilizler insan, araç ve gereç yönünden Türklerden þüphesiz ki çok fazla idi; ancak onlarýn unuttuklarý nokta, Türk askerinin tarihsel kahramanlýðý ve bu kahramanlýðý yönlendiren Mustafa Kemal faktörü idi.

Mustafa Kemal, Çanakkale Muharebelerinin eski þiddetini kaybettiði 1915 yýlýnýn son aylarýnda, son bir taarruzla düþmaný tutunduðu kýyýlardan da sökerek onu tam maðlûp duruma düþürmek görüþünde idi. Ancak bu teklifi, Ordu Komutaný Liman von Sanders tarafýndan, düþmanýn da kýyýdan yapacaðý topçu ateþinin aðýr zayiat verdirebileceði endiþesiyle benimsenmedi. Artýk bu cephede yapacak bir þey kalmamýþtý. Mustafa Kemal,10 Aralýk 1915'te "Anafartalar Grubu Komutanlýðý"ný, Fevzi (Çakmak) Paþa'ya býrakarak izinli olarak Çanakkale den ayrýldý; Ýstanbul a döndü.

Mustafa Kemal, 27 Ocak 1916'da karargâhý Edirne'de bulunan Onaltýncý Kolordu Komutanlýðýna atandý. Kýsa süre sonra bu Kolordu'nun ayný isimle Diyarbakýr'da kurulmasý kararý üzerine yine Kolordu Komutaný olarak 11 Mart 1916'da Diyarbakýr-Bitlis-Muþ Cephesine tayin edildi. Mustafa Kemal, 26 Mart 1916'da Diyarbakýr'a gelerek komutayý ele aldý.1 Nisan 1916 da Generalliðe yükseltildi. Diyarbakýr'a geliþini takiben kýsa bir hazýrlýktan sonra 3 Aðustos 1916 sabahý emrindeki kuvvetleri Bitlis ve Muþ yönünde taarruza geçirdi; Ruslarla iki tümenimiz arasýnda taarruz ve karþý taarruz þeklinde þiddetli çarpýþmalar oldu. Nihayet 8 Aðustos 1916 sabahý Muþ, ayný günün akþamý Bitlis kuvvetle rimiz tarafýndan düþman iþgalinden kurtarýldý. Muþ; ne yazýk ki 25 Aðustos 1916'da tekrar Ruslarýn eline düþmüþtü. Mustafa Kemal Paþa, 2. Ordu Komutanlýðý sýrasýnda, 14 Mayýs 1917'de Muþ'u ikinci defa Rus iþgalinden kurtardý.

Mustafa Kemal Paþa, Aralýk l9l6'da Ahmet Ýzzet Paþa'nýn izinli olarak bir süre Ýstanbul'a gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Kumandanlýðýna tayin edildi. Karargâhý Diyarbakýr'da olan bu ordunun Kurmay Baþkaný Albay Ýsmet (Ýnönü) Bey'di. Büyük Kumandanýn, Ýnönü ile yakýndan tanýþmasý, emir-komuta zinciri içinde çalýþmasý bu tarihlere rastladý.

Mustafa Kemal Paþa,14 Þubat 1917'de Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlýðýna atanmasý üzerine Þam'a giderek Sina Cephesini teftiþ etti ise de 5 Mart 1917 tarihinde Diyarbakýr'da 2. Ordu'ya vekâleten komutan atandý. Tekrar Oiyarbakýr'a dönen Mustafa Kemal Paþa,16 Mart 1917'de asaleten 2. Ordu Komutanlýðýna getirildi. Fakat bu görevde de çok kalmayarak 5 Temmuz 1917 tarihinde Yýldýrým Ordularý Grubu Komutanlýðýna baðlý olarak Halep'te kurulmasý kararlaþtýrýlan 7. Ordu'nun baþýna getirildi. Bu cephenin umumî idaresi Falkenhein adlý bir Alman generaline verilmiþti. Mustafa Kemal Paþa,15 Aðustos 1917 günü Halep'e gelerek göreve baþladý. Fakat bir süre sonra General Falkenhein ile aralannda askeri görüþler ve uygulanacak harekat bakýmýndan anlaþmazlýk çýktý; bu anlaþmazlýk sonucu Mustafa Kemal Paþa,1917 Ekim baþlarýnda istifa mecburiyetinde kaldý. Kendisine tekrar Diyarbakýr'daki eski görevi teklif edildi ise de kabul etmeyerek Ýstanbul'a geldi. 7 Kasým 1917'de Genel Karargâh'ta görevlendirildi. Ancak kýsa süre sonra Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Alman Umumî Karargâhýný ve Alman Cephelerini ziyaret etmek üzere Almanya seyahatine iþtirak etti.15 Aralýk 1917 - 4 Ocak 1918 arasýný kapsayan bu seyahat esnasýnda Mustafa Kemal, Alman askeri çevrelerinde incelemeler yaparak, Alman Ýmparatoru II. Wilhelm ve devrin tanýnmýþ komutanlarýyla görüþtü. Onlara -hoþlanmasalar da- I. Dünya Harbinin muhtemel sonuçlan hakkýndaki görüþlerini açýkça ve belirgin þekilde anlatýyordu.

Mustafa Kemal Paþa, 20 gün süren Almanya seyahatinden Ýstanbul'a döndükten bir süre sonra böbrek rahatsýzlýðý nedeniyle Viyana ve Karlsbad'a giderek tedavi gördü. 13 Mayýs 1918 - 4 Aðustos 1918 arasýný kapsayan bu seyahat dönüþü General Falkenhein'in yerine Yýldýrým Ordular Grubu Komutanlýðýna getirilmiþ olan General Liman von Sanders'in emrindeki 7. Ordu'ya Aðustos 1918'de tekrar komutan oldu ve 15 Aðustos 1918 günü Halep'e geldi. Mustafa Kemal, bu cephede Ýngilizlere karþý baþarýlý müdafaa savaþlarý yaptý. Takviyeli Ýngiliz kuvvetleri karþýsýnda, O'nun maharet ve dirayeti sayesinde, bu bölgedeki Türk Ordusu daðýlmaktan kurtarýlmiþ; büyük bir düzen içinde Halep'e kadar çekilme baþarýsýný göstermiþti. Fakat I. Dünya Savaþý Almanya ve müttefikleri aleyhine geliþiyordu. 29 Eylül 1918 tarihinde Bulgaristan savaþtan çekilmiþ, 4 Ekim 1918 tarihinde de Almanya mütareke istemiþti. Ýstanbul'da Talat Paþa Kabinesi istifa etmiþ, yeni Kabineyi Ahmet Ýzzet Paþa kurmuþtu. Bu geliþmeler karþýsýnda Mustafa Kemal Paþa yetkili makamlara, askerî ve siyasî önerilerine devam etti ise de yine kabul ettiremedi. Nihayet 30 Ekim 1918 tarihinde de Osmanlý Devleti, itilâf devletleri ile Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak l. Dünya Savaþýndan çekildi.

Mustafa Kemal Paþa, Mondros Mütarekesi'nin imza edildiði günün ertesi, 31 Ekim 1918 tarihinde Yýldýrým Ordular Grubu Komutanlýðýna getirildi ise de artýk yapacak birþey kalmamýþtý. 7 Kasým 1918 tarihinde bu Grup Kumandanlýðý'nýn da Padiþah iradesiyle kaldýrýlmasý üzerine Adana'dan hareketle 13 Kasým 1918 günü Ýstanbul'a geldi. Artýk Türkiye, mütareke þartlarýný yaþýyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiþ bir Ordu Kumandaný idi.

Memleket ve milletin içinde bulunduðu þartlar aðýr idi. Büyük bir savaþ sonunda, maðlup bir devlet olarak 30 Ekim 1918'de "Mondros Mütarekesi" adý verilen þartlarý aðýr bir anlaþma imzalanmýþ, bu anlaþma þartlarýna dayanýlarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce iþgal edilmiþ, ordumuz daðýtýlmýþ, bütün silâh ve cephane galip devletlerin emrine verilmiþti. Osmanlý memleketleri tamamen parçalandýðý gibi, Türk'ün ana yurdu, Anadolu da galip devletler arasýnda taksime uðruyordu. Ýtalyanlar Antalya'ya çýkmýþtý. Ýskenderun, Adana, Mersin, Antep, Maraþ, Urfa iþgal altýnda idi. Kars'ta Ýngilizler idareyi ele almýþtý. Trakya iþgal altýnda idi. Düþman donanmasý Ýstanbul sularýnda demirlemiþti. Çanakkale ve Ýstanbul Boðazlarý tutulmuþtu. Ýstanbul ve Ýstanbul Hükûmeti Ýtilâf Devletlerinin baský ve kontrolü altýnda idi. Padiþah ve hükümet, düþmanlara âlet olmuþ, âciz ve þaþkýn bir vaziyette sadece kendileri için emniyet ve kurtuluþ yolu aramakta idiler. Anadolu'nun her þehrinde ecnebi subaylar dolaþýyor, Ýtilâf Devletleri temsilcisi sýfatýyla direktifler veriyorlardý. Yunanlýlar da Ýzmir'i iþgal hazýrlýklarýyla meþguldu; bu yolda büyük çaba harcýyorlar, Ýtilâf Devletlerini iknaya çalýþýyorlardý. Nihayet 15 Mayýs 1919'da bu gayelerine eriþtiler.

Olaylarýn bu þekilde geliþeceðini Mustafa Kemal, önceden sezinlemiþti. Nitekim Mondros Mütarekesi'nden 5 gün sonra, 5 Kasým 1918'den itibaren Harbiye Nezaretinden Mondros Mütarekesi gereðince ordulara terhis emirleri gelmeðe baþladý. Atatürk, ayný gün Adana'dan Sadrazam Ahmet Ýzzet Paþa'ya ilk ikaz telgrafýný çekti: "Ciddî olarak arzederim ki gereken tedbirleri almadýkça orduyu terhis etmeyiniz! Þayet ordularý terhis edecek ve Ýngilizlerin her dediðine boyun eðecek olursak düþman ihtiraslarýnýn önüne geçmeðe imkân kalmayacaktýr. Bu, Atatürk'te, her þey bitti zannedilen bir zamanda da kurtuluþ ümidinin sönmediðini, pek çoklarýnýn düþtüðü yeis ve ümitsizliðe asla kendisini kaptýrmadýðýný gösterir.

Fakat, acýdýr ki Mustafa Kemal Paþa tarafýndan yapýlan bütün bu haklý itirazlar etkisiz kalýr ve· ordunun terhisine sür'atle devam edilir. Çünkü genel kanaat, Ýtilâf Devletleri ile herhangi bir mücadeleye giremeyeceðimiz, böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacaðý idi. O halde Ýtilâf Devletlerini gücendirmeyecek, Mondros Mütarekesi þartlarýný yerine getirecektik. Ýstanbul Hükümetinin görüþü ve davranýþý bu idi.

Padiþah ve hükümetini saran bu umutsuzluða raðmen, milletimiz, haksýz iþgal ve istilâlara karþý nefsini müdafaa yolunda her çabayý gösteriyor; memleketin çeþitli yörelerinde düþmanla mahalli kuvvetler arasýnda çarpýþmalar oluyordu. Diðer taraftan mütecaviz dügmana karþý koymak ve kurtuluþ çareleri aramak üzere Anadolu'da yer yer milli teþkilâtlar oluþturuluyordu. Ancak bütün bu kuruluþlar, ayrý ayn çalýþmalarý sebebiyle istenilen ölçüde etkili olamýyorlar, bütün memleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösteremiyorlardý.

Mütareke Türkiye'si, aklýn alamayacaðý derecede karýþýk bir Türkiye'dir. Bölgesel direnme hareketlerine öncülük eden Müdafaa-i Hukuk, Muhafaza-i Hukuk, Redd-i Ýlhak gibi cemiyetlerin yaný sýra özellikle Ýstanbul'da güya kurtuluþ çareleri arayan yüzlerce cemiyet kurulmuþtu. Ýngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti, Türk-Fransýz Muhipleri Cemiyeti, Cemiyet-i Akvam, Müzaheret Cemiyeti bunlann baþlýcalarýdýr. Kurtuluþ çareleri deðiþikti. Bir kýsmý Ýngilizlerin, bir kýsmý Fransýzlarýn himayesini istiyordu, bir kýsmý Amerikan mandasýný öneriyordu. Bir kýsým kimseler de Mondros Mütarekesi gereðince padiþah ve halife için hükümranlýk hakký tanýnan küçük bir bölgede Osmanlý Devleti'ni sembolik olarak devam ettirme düþüncesinde idiler. Memleketin içinde bulunduðu karýþýklýktan istifade çareleri arayan bazý cemiyetler de vatan topraklarý üzerinde millî birliði parçalayýcý faaliyetlere giriþmiþlerdi.

Bu durum karþýsýnda ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi.Tarih kültürü çok geniþ olan ve tarihten sonuç çýkarmasýný çok iyi bilen Atatürk, gerçek kararý sezmekte gecikmedi. Bu vaziyet karþýsýnda bir tek karar vardý. O da milli egemenliðe dayanan, kayýtsýz þartsýz baðýmsýz yeni bir Türk Devleti kurmak idi. Atatürk'e göre önemli olan "Türk milleti'nin haysiyetli ve þerefli bir millet olarak yaþamasýydý. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlýk karþýsýnda uþak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyýk görülemezdi. Yabancý bir milletin himaye ve efendiliðini kabul etmek, insanlýk vasýflarýndan yoksunluðu, acizlik ve miskinliði itiraftan baþka birþey deðildi. Halbuki Türk'ün haysiyet ve gururu çok yüksek ve büyüktü. Böyle bir millet esir yaþamaktansa mahvolsun daha iyiydi. Öyleyse Milli Mücadele'nin parolasý "Ya istiklâl ya ölüm!" olacaktý.

Artýk Anadolu'ya geçerek Millî Mücadele bayraðýný açmak gerekiyordu. Ýþte bu sýralarda, Mustafa Kemal Paþa'yý Ýstanbul'dan uzaklaþtýrmak amacýyla, kendisine Dokuzuncu Ordu Müfettiþliði teklif edildi. Mustafa Kemal Paþa, kendisine geniþ salâhiyetler tanýyan bu vazifeyi kabul etti.

16 Mayýs 1919 günü Bandýrma vapuru ile Ýstanbul'dan hareket eden Mustafa Kemal Paþa,19 Mayýs 1919 sabahý Samsun'da Anadolu topraklarýna ayak bastý. Kendisinin Anadolu'ya gönderiliþ gerekçesi, "Samsun ve çevresindeki asayiþsizliði yerinde görüp incelemek ve tedbir almaktan ibaretti. Hükûmete verilen Ýnqiliz raporlarýnda, bu bölgede Türklerin, Rumlara karþý gerilla hareketine giriþtikleri ve bölgenin asayiþini bozduklarý bildirilmekte ise de durum tam tersine idi. Bu bölgede, Pontus Rum Devleti kurma amacýna yönelik geniþ bir Rum faaliyeti vardý. Baský gören Rumlar deðil, Türklerdi. Rum Patrikhanesinden idare edilen Mavri Mira Cemiyeti bu bölgede kurduðu çeteler vasýtasýyla Türk köylerini basýyor, katliamlar yapýyor, yerli halký yýldýrmak istiyordu. Bu giriþimlere karþý vatansever Türkler de mukabil çeteler oluþturmuþlar; bölge Rumlarý ile mücadeleye baþlamýþlardý. Bütün bu gerçeklere raðmen Mustafa Kema1 Paþa'ya verilen talimat gereðince bölge Türklerinin direnmeleri önlenecekti. Mustafa Kemal Paþa, görevi kabul için Ordu Müfettiþliði sýfatý ve geniþ salâhiyetler istedi. Ýstanbul Hükûmeti bu istekleri de kabul etti.

Saray ve Ýstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paþa'nýn bu görevi yapacaðýný zannetmiþti. Oysaki Mustafa Kemal'in düþünceleri tamamen baþka idi. Ama bu görev, kuþkularý çekmeksizin Anadolu ya geçmek için deðerlendirilmesi gereken bir fýrsattý. Kendisine verilen yetkileri de, geri alýnýncaya kadar milletin menfaatleri adýna kullanmak vicdanî bir davranýþ idi. Esasen olaylarýn akýþý da kýsa zamanda bunu ispatlayacaktý. Mustafa Kemal Paþa Ýstanbul'dan ayrýlmadan önce baþta sadrazam olmak üzere kabine azalarýnýn hemen hepsi ile ve en sonunda Padiþahla görüþmüþtü. Fakat bu kiþilerin hiçbirinde memleketi içinde bulunduðu badireden kurtaracak bir enerji, bir ümit ýþýðý görmemiþ, görememiþti. Ýstanbul Hükümetinin ve Padiþahýn davranýþlarýnda Ýtilâf Devletlerini gücendirmemek görüþünün aðýr ezikliðini hissetti. Oysaki onlarýn kararlarýna uymak deðil, karþý koymak lâzýmdý. Ýþte Anadolu'ya bu gaye ile gidiyordu. Mustafa Kemal Paþa'nýn Ýstanbul'dan ayrýlýrken yakýn arkadaþlarýna söylediði þu sözler bu bakýmdan büyük önem taþýmaktadýr: "Düþman süngüsü altýnda milli birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarýnda memleketin istiklâli ve milletin hürriyeti için çalýþýlabilir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek üzere Anadolu'ya gidiyorum".

Mustafa Kemal Paþa, Anadolu'ya geçer geçmez planýný uygulamaya baþladý. 21 Mayýs 1919'da Kâzým Karabekir'e çekti. Telgrafta bu davranýþýný þöyle belirtiyordu: "Umumî durumumuzun aldýðý vahim þekilden pek müteessirim. Millet ve memlekete borçlu olduðum en son vicdani vazifeyi yakýndan müþterek çalýþma ile en iyi þekilde yerine getirmek mümkün olacaðý kanaati ile bu son memuriyeti kabul ettim".

Mustafa Kemal Paþa, Samsun'a çýktýktan 2 gün sonra, 21 Mayýs 1919'da Genelkurmay Baþkanlýðýna Samsun ve çevresindeki asayiþsizliðin sebeplerini açýklayan ne Ýstanbul Hükûmetinin ne de Ýtilâf Devletleri temsilcilerinin hoþlanmadýðý þu telgrafý çekti: "Rumlar bu bölgede, Pontus Hükümeti teþkili gibi bir safsata etrafýnda toplanmýþ ve Rum çeteleri hemen kâmilen siyasi bir þekle dönüþmüþtür". 22 Mayýs 1919'da Samsun'dan Sadaret'e gönderdiði raporu da þu cümle ile noktaladý: "Millet birlik olup hâkimiyet esasýný, Türklük duygusunu hedef almýþtýr". Bu anlamlý ifadede Anadolu'da beliren Milli Mücadele azmini sezmemek mümkün deðildir. Ýþte bu raporlar Ýstanbul'a geldikten sonradýr ki Ýtilâf Devletleri temsilcileri Ýstanbul Hükümetinden sordu: "Tanýnmýþ bir Türk generalinin Anadolu'da ne iþi vardýr?" Bunun üzerine Ýstanbul Hükûmeti, Anadolu'ya gönderdiði müfettiþi geri çaðýrma giriþimlerine baþladý.

Artýk Anadolu'da baþlayan Millî Mücadele,liderini bulmuþ, daðýnýk ve bölgesel mukavemetler bir bayrak altýnda toplanmaya baþlamýþtý. Bunun ilk örneðini 22 Haziran 1919'da Mustafa Kemal imzasýyla Amasya'dan bütün memlekete duyurulan bir tamimde görüyoruz. Bu genelgede kutsal bir ses iþitiliyordu: "Vatanýn bütünlüðü, milletin istiklâli tehlikededir. Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararý kurtaracaktýr". Bu cümleler Milli Mücadele'nin örgütlü olarak fiilen baþladýðýnýn onun imzasý ile bütün cihana ýlâný idi. Bu genelge diðer bir maddesiyle beliren millî tehlike karþýsýnda izlenecek ilk yolu da belirtiyordu: "Her vilâyetten seçilecek milletin güvenini kazanmýþ delegelerle, Anadolu'nun en emin yeri olan Sivas'ta derhal bir millî kongre toplanacaktýr".

Mustafa Kemal Paþa, Amasya Tamimi adýyla ünlü bu genelgesini yaptýktan sonra Erzurum'a geçmek üzere 27 Haziran 1919'da halkýn sevinç gösterileri arasýnda Sivas'a geldi. Þehirde kaldýðý 1 günlük süre içinde, Erzurum Kongresi'ni takiben Sivas'ta yapýlacak Kongre için ilgililere gerekli direktifleri vererek Erzurum'a hareket etti. Atatürk, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a geldi. Kendisi der ki "Benim Erzurum'a geliþim, bütün milletin ateþten bir çember içine alýnmýþ olduðu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet bu çemberin içinden nasýl çýkýlacaðýný düþünmekte idi".15 Ilýca önlerinde Erzurumlular tarafýndan coþkun bir þekilde karþýlandýðý zaman Çukurova da muhacir olarak bulunup Erzurum'a dönen ihtiyar Mevlüt Aða i1e aralarýnda geçen konuþma, bu ateþten çember içinden mutlaka çýkýlmasý gerektiði fikrini Atatürk'te daha da perçinledi. Ýhtiyar, fakat dinç Mevlüt Aða'ya Mustafa Kemal Paþa sordu: - Çukurova gibi verimli bir memleketten niye döndün? Yoksa geçinemedin mi? Mevlût Aða derhal cevap verdi: - Hayýr Paþam, geçimimiz çok rahattý. Son günlerde iþittim ki Ýstanbul'daki ýrzýkýrýklar, bizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiþ. Geldim ki göreyim, bu namertler kimin malýný kime veriyorlar?

Bu sözler, milletle beraber, millet için çalýþmak üzere Erzurum' a gelen Mustafa Kemal Paþa'yý çok duygulandýrmýþ, gözlerini yaþarmýþtý.Etrafýndakilere döndü ve : -"Bu milletle neler yapýlmaz.

Atatürk, Erzurum'a geliþinden 5 gün sonra,8/9 Temmuz 1919'da "Sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak çalýþmak üzere çok sevdiði askerlik mesleðinden ve görevinden istifa etti. Artýk bir millet ferdi olarak, milletten kuvvet, kudret ve ilham alarak tarihi vazifesine devam ediyordu.

Askerlikten istifasýný takiben Erzurumlularýn isteði üzerine Vilâyat-ý Þarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum þubesinin Heyet-i Faale baþkanlýðýna getirildi. Cemiyet,o günlerde daha evvelce alýnan bir karar gereðince doðu illerini kapsayan bir kongrenin hazýrlýklarý içinde idi. Mustafa Kemal'in Heyet-i Faale reisi olarak bu kongreye iþtiraki mümkündü; fakat o, bu kongreye özellikle Erzurum'dan üye olarak iþtirak etmek istiyordu. Ne çare ki Erzurum üyeleri evvelce seçilmiþti; ama buna da Bir çözüm bulundu. Erzurum'un iki deðerli evlâdý, Kâzým Yurdalan ve Cevat Dursunoðlu Erzurum üyeliðinden istifa etmek suretiyle yerlerini Mustafa Kemal ve Rauf Bey'e býraktýlar. Bu suretle Mustafa Kemal Paþa'nýn kongreye giriþi meþruluk kazandý.

Erzurum Kongresi,23 Temmuz 1919'da tek katlý bir ilkokul salonunda 62 delegenin iþtirakiyle toplanmýþtý. Kongre bir kurucu meclis gibi çalýþarak 14 gün devam etti ve 7 Aðustos 1919 da çalýþmalarýna son verdi. Kongreyi geçici baþkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmýþ, delegelerin isim okunarak yoklamasý yapýldýktan sonra baþkanlýk seçimine geçilmiþti. Yapýlan oylamada Mustafa Kemal Paþa baþkan seçildi.

Millî Mücadele'ye bayrak olan bir kongrenin Erzurum'da toplanýþý bir tesadüfün eseri deðildi; Mondros Mütarekesi'nden sonra müdafaa þuurunun en keskin bir þekilde meydana çýktýðý bölgelerden biri Erzurum idi. Zira Mütareke hükümlerine göre asýrlarca þehit kanýyla sulanmýþ Erzurum topraklarýný da içine almak üzere bir Ermenistan kurulmasý isteniyordu. Bu durum, bölgedeki millî birlik ve mukavemet þuurunu daha da bileyledi. Keza Kongre'ye Doðu Karadeniz il ve kasabalarýný temsil etmek üzere 17 delege ile iþtirak eden Trabzon'da da Pontus tehlikesi vardý. Bölge Rumlarý, Mondros Mütarekesi'nden faydalanarak Doðu Karadenýz þehirlerini kapsayacak bir Pontus Rum Devleti kurma hayali içindeydiler. Bu bakýmdan Doðu Anadolu þehirleri ile tehlike müþterekti.

Erzurum Kongresi güç þartlar altýnda toplanýyordu. Çünkü Kongre üyelerinin vilâyetlerce gerek seçiminde, gerekse seçilenlerin Kongre'ye gönderilmesinde büyük güçlükler çýkarýlýyordu. Mülkî âmirlerin büyük kýsmý, Ýstanbul Hükûmetinin baskýsý ile delegeleri korkutuyorlar, yola çýkmalarýný engelliyorlar, hatta bazý vilâyetler kesin olarak delege göndermemekte direniyorlardý. Elâzýð, Diyarbakýr ve Mardin illerinden seçilen üyeler valilik baskýsý sebebiyle yola çýkmaktan alýkonulmuþlar, dolayýsýyla Kongre'ye iþtirak edememiþlerdi. Bu sebeple Kongre'nin toplanabilmesi için Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum þubesinin gayretleri yanýnda Mustafa Kemal Paþa tarafýndan da ciddî teþebbüslerde bulunmak icap etti. Vilâyetlerin herbirine açýk telgraflar gönderilmekle beraber, bir taraftan da þifre telgraflarla valilere, komutanlara gerektiði þekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet yeteri kadar temsilci getirtilip Kongre'yi toplamaya muvaffak olundu.

Ýþte bu þartlarýn oluþturduðu hava içinde gerçekleþtirilen Erzurum Kongresi, Vilâyat-ý Þarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Þubesi ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti'nin müþtereken hazýrladýðý bir Kongre idi. O günkü mülkî taksimatta Trabzon'un kapsadýðý Doðu Karadeniz il ve il elerinden 17, Erzurum un kapsadýðý il ve ilçelerden 25, Sivas'ýn kapsadýðý il ve ilçelerden 14, Bitlis'ten 4 ve Van'dan 2 delegenin iþtiraki ile toplam 62 üye ile toplanmýþtý. Bugünkü idarî taksimat gözönüne alýndýðý takdirde 30'a yakýn Doðu Anadolu ve Doðu Karadeniz illerini ve bunlarýn ilçelerini kapsamaktadýr.

Erzurum Kongresi'nin toplanýþý ve çalýþmalarýna baþlamasýyla Ýstanbul da Saray ve Hükûmet tarafýndan, Anadolu'da yükselen bu kurtuluþ sesini boðmak için yoðun bir faaliyet baþladý. Ajanslarla Mustafa Kemal'in devlete baþkaldýran bir asi olduðu, Erzurum Kongresi'nin kanunsuz toplandýðý ilân edildi. Mustafa Kemal Paþayý tutuklamak için her türlü tedbire baþvuruldu. Ýstanbul Hükûmeti, Erzurum Kongresi'nin daðýlmasýný, Kongre ye katýlanlarýn yakalanarak Ýstanbul Divan-ý Harbine sevklerini emretti ise de millet fertlerini saran o zamanki millî hava içinde hiçbir makam bu emri yerine getirmeye teþebbüs edemedi.

Ýþte bu derece güç þartlar içinde gerçek bir vatan aþkýyla her türlü tehlikeyi göze alarak toplanan Erzurum Kongresi Türk tarihinde önemli bir dönüm noktasý oldu. Türk Kurtuluþ Savaþý' nýn ilk temelleri bu Kongre'de atýlmýþ, alýnan tarihî kararlar Millî Mücadele'nin temel kurallarýný oluþturmuþtu. Erzurum Kongresi kararlarý þu þekilde özetlenebilir: 1- Doðu illeri ile Trabzon ve Canik sancaðý hiçbir sebep ve bahane ile Osmanlý topluluðundan ayrýlmasý mümkün olmayan bir bütündür.

Bu demekti ki ne doðu illeri Ermenistan sevdasýyla, ne Karadeniz illeri Pontus hulyasýyla anavatandan ayrýlamayacaktýr. Bu karar, vataný ve milleti bölmek isteyenlere karþý ilk esaslý ihtardý. 2- Her türlü yabancý iþgal ve müdahalesine karþý, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.

Bu madde ile milletin, her türlü iþgal ve müdahaleyi kesin olarak reddettiði, birlik halinde direneceði bildiriliyordu. Vatan topraklarýna yönelik hiçbir iþgal ve müdahale, karþýlýksýz kalmayacaktý. Millet iþgal ve istilâyý birlik halinde püskürtmeye kararlýydý. 3- Vatanýn ve istiklâlin muhafaza ve teminine Ýstanbul Hükûmeti muktedir olamadýðý takdirde, gayeyi temin için Anadolu'da geçici bir hükûmet kurulacaktýr.

Ýstanbul Hükûmetinin hali ve tutumu belliydi; güçsüz ve beceriksizdi. Memleketi Mondros Mütarekesi ile kayýtsýz þartsýz galip devletlere teslim etmiþti. Ülkeyi uçurumun kenarýndan ancak ve ancak millî iradeye dayanan bir hükûmet kurtarabilirdi; bu mutlaka gerçekleþtirilecekti. Esasen Erzurum Kongresi bu amaca yönelik ilk adýmdý. 4- Kuva- i Milliyeyi amil ve irade-i mýlliyeyi hâkim kýlmak esastýr.

Kuva-yi Milliyeden kasdedilen millî kuvvetler, milletin baðrýndan çýkacak millî bir ordu idi. Bu ordu, milletin kutsal gayesi uðrunda Milletin arzu ve eðilimleri yönünde mutlaka zafere ulaþacaktý. Milli iradeyi hakim kýlmak ayný zamanda demokratik bir esastý. Bu esasta Cumhuriyet rejiminin ilk kývýlcýmlarýný sezmemek mümkün deðildi. 5- Hýristiyan azýnlýklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozan imtiyazlar verilemez.

Memleketteki azýnlýklar yer yer siyasî egemenlik davasýna kalkýþmýþtý. Memleket bütünlüðünü bozucu, vataný parçalayýcý bu gibi davranýþlara imkân verilmeyecekti. Azýnlýklara sosyal dengemizi bozan ekonomik, hukuksal ve kültürel -her ne çeþit olursa olsun- ayrýcalýklar ve üstünlükler tanýnmayacaktý. 6- Manda ve himaye kabul olunamaz.

Türk milleti her þeyi göze alarak istiklâli için silâha sarýlmýþtý. Hiç kimseden lûtuf ve yardým beklemiyordu; yabancý devletlerden merhamet istemiyordu. Her ne pahasýna olursa olsun istiklâl mutlaka gerçekleþecekti. Parola "Ya istiklâl ya ölüm" idi. 7- Millý Meclis'in derhal toplanmasýna ve hükûmet iþlerinin meclisin denetimi altýnda yürütülmesine çalýþýlacaktýr.

MilletýlMe evletlerinin baskýsý ve Padiþah fermaný ile kapatýlmýþ olan clýsý derhal toplanmalý, hýikûmetin millet ve memleketin mukadderatý ile ilgili vereceði her türlü karar böyle bir meclisin denetiminden geçirilmeliydi. Hükûmet kararlarý ancak bu þekilde meþruluk kazanacaktý. 8- Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil, fennî, sýnaî ve iktisadî hal ve ihtiyacýmýzý takdir eder.

Bu cümle ile Türk milletinin yeniliklere açýk ruhu belirtiliyordu. Denilmek isteniyordýr ki Türk milleti insanî ve uygar amaçlarýn deðerini bilen ve kavrayan bir millettir. Nitekim Atatürk milletin çehresini deðiþtiren büyük inkýlâplara baþladýðý zaman "yaptýðýmýz ve yapmakta olduðumuz inkýlâplarýn gayesi, milletimizi her bakýmdan uygar bir toplum haline getirmektir. Ýnkýlâplarmýzýn temel kuralý budur", diyecekti. Kararda geçen "Milletimiz fennî. sýnaî ve iktisadî hal ve ihtiyacýmýzý takdir eder" ifadesinde de harap bir memleketi bayýndýr hale getirmek için gelecekte gerçekleþtirilecek kalkýnma hamlelerine iþaret edilmekte idi.

Erzurum Kongresi, memleketin bütününü ilgilendiren bu tarihî kararlarýyla bölgesel bir kongre olmaktan çýkmýþ, kendisinden sonra geliþecek tüm olaylarý büyük ölçüde etkilemiþti. Zira Sivas Kongresi kararlarý, Erzurum Kongresi kararlarýna dayandý. Misak-ý Millî'nin esasýnda Erzurum Kongresi kararlarý yer aldý. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanýþ ve açýlýþ gerekçesi Erzurum Kongresi kararlarýna oturtuldu. Mudanya ve Lozan antlaþmalarýnýn baðýmsýzlýðý savunan ruhu; ilhamýný Erzurum Kongresi kararlarýndan aldý. Cumhuriyet rejiminin ruhu, irade-i milliyeyi hâkim kýlmak esasýnda toplandý. Ve nihayet "Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil eder" cümlesiyle Atatürk inkýlâplarýnýn ilk kývýlcýmlarý Erzurum Kongresi'nde parýldadý.

Sonuçlarý bakýmýndan bu derece önem taþýyan Erzurum Kongresi için Mustafa Kemal Paþa, kapanýþ konuþmasýnda "Tarih, bu Kongremizi þüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir" ifadesini kullandý.

Erzurum Kongresi, 7 Aðustos 1919 günü -kendisi adýna bü- tün yetkileri kullanacak- 9 kiþilik bir Heyet-i Temsiliye seçerek çalýþmalarýna son verdi. Þimdi Heyet-i Temsiliye'yi ve onun baþkanýný büyük bir görev bekliyordu. Erzurum Kongresi'nde parlayan kývýlcýmý söndürmemek, Sivas'ta onu meþ'ale haline getirerek millî kurtuluþa daha emin adýmlarla yürümek gerekiyordu. Bu sebepledir ki Mustafa Kemal Paþa, doðu illerinin mukadderatý için toplanan Erzurum Kongresi'ni -gayesini daha da geniþleterek- bu amaca yöneltmek istedi. Bu sebepledir ki Erzurum Kongresi'ni Sivas Kongresi'ne baðlayarak Millî Mücadele'ye memleket yüzeyinde geniþlik kazandýrdý.

Sivas Kongresi günlerinde de memleketin içinde bulunduðu aðýr mütareke þartlarý bütün acýlýðý ile devam ediyordu. Mondros Mütarekesi'nin milletimiz aleyhirýe haksýz ve insafsýz bir þekilde uygulanmasý, Ýzmir'e çýkmýþ olan Yunanlýlarýn Ýtilâf devletlerinden aldýðý cüretle Anadolu'nun içine doðru ilerlemesi, çeþitli þehirlerimizin iþgali Sivas Kongresi günlerinde de birbirini izledi. Ýþte böyle bir hava içinde Mustafa Kemal Paþa, bir kýsým Heyet-i Temsiliye üyeleriyle beraber Sivas Kongresi'ne iþtirak etmek üzere 2 Eylül 1919'da Erzurum'dan Sivas'a geldi. Sivas, Millî Mücadele liderini emsalsiz sevgi gösterileri ve coþkýýn bir sevinçle karþýladý.

Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919 günü o zamanlar "Mekteb-i Sultanî" olarak kullanýlan bir binanýn salonunda, 38 delegenin iþtiraki ile toplandý. Kongre 8 gün devam etti ve 11 Eylül 1919'da Heyet-i Temsiliye seçimini takiben bir beyanname yayýmlayarak çalýþmalarýna son verdi. Ýlk oturumda yapýlan oylamada Mustafa Kemal Paþa. baþkan seçildi.

Erzurum Kongresi'ni takiben bütün memleketi temsil eden böylesine önemli bir Kongre'nin özellikle Sivas'ta toplanýþý, þehrin stratejik durumu ile ilgili idi. Anadolu'nun ortasýnda yer alan bu þehrimiz -mütareke þartlarý gereðince Ýtilâf devletlerini temsilen bazý subaylar bulunmasýna raðmen- iþgal altýnda deðildi. Ulaþým bakýrrýýndan Anadolu yollarýnýn birleþtiði bir kavþak durumunda idi: o günkü imkânlarýn elverdiði ölçüde çeþitli Anadolu þehirlerine þu veya bu þekilde baðlanabiliyordu. Her ne kadar Fransýzlar Adana üzerinden, Ýngilizler Samsun'dan þehri iþgal tehdidinde bulunuyorlarsa da Mustafa Kemal Paþa, böyle bir iþgalin düþmana çok pahalýya mal olacaðýný hesaplýyordu. Bütün bu avantajlarý yanýnda Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Þubesi ,þehirde oldukça iyi teþkilâtlanmýþtý.

Ýþte bu þartlarýn oluþturduðu hava içinde gerçekleþen Sivas Kongresi doðrudan doðruya Mustafa Kemal'in çaðrýsý üzerine toplanmýþ , bir millî kongredir. Kongre nin 38 üyesinden 31'ini Batý ve Orta Anadolu illerinden gelen üyeler, 7'sini ise Doðu Anadolu illerini temsilen Erzurum Kongresi'nce seçilen Heyet-i Temsiliye oluþturmuþtu. Böylece Batý ve Orta Anadolu illerinden seçilen delegelerle Doðu illerini temsilen gelen Heyet-i Temsiliye, Sivas Kongresi'ne memleket çapýnda bir geniþlik ve bütünlük kazandýrdý

Tarihî bir gerçek olarak belirtmek gerekir ki Sivas Kongresi'nin toplanýþý sýrasýnda da Erzurum Kongresi'nde olduðu gibi Ýstanbul Hükûmeti ve idarecileri büyük engeller çýkardýlar. Bu sebepledir ki Ankara ve diðer bazý þehirlerimizden valilik baskýsý ile delege seçilemedi. Bazý vilâyetlerden seçilen delegeler de ayný baský nedeniyle yola çýkmaktan alýkonuldu, dolayýsýyla Kongre'ye iþtirak edemedi.

Sivas Kongresi'nin toplaný`ýrýamasý için Sivas'ta bulunan Fransýz Jandarma Müfettiþi Brüno da baský yaptý. Vali Reþit Paþa ile görüþerek böyle bir Kongre gerçekleþtiði takdirde Sivas'ýn iþgal edileceðini ve Kongre'nin daðýtýlacaðýný bildirdi. Ýngilizler de Samsun üzerinden Sivas'ý iþgal edecekleri tehdidinde bulundular. Fakat Mustafa Kemal'in her güçlüðü aþan azmi önünde, bütün bu tehditler sonuçsuz kaldý.

Ýstanbul Hükûmeti Erzurum Kongresi'nde yaptýðý gibi Sivas Kongresi sýrasýnda da bütün gücüyle Mustafa Kemal'i tevkife yönelmiþti. Anadolu'nun hemen her valisine telgraflar çekilerek Mustafa Kemal'in ne pahasýna olursa olsun tutuklanarak Ýstanbul'a gönderilmesi isteniyordu. Bunu gerçekleþtirmek üzere valiliklere, mutasarrýflýklara yeni atamalar yapýldý. Fakat hiçbir idareci, þahlanan millî irade ve miUî hava içinde Ýstanbul Hükûmetinin isteklerini yerine getirmek cesaretini gösteremedi.

Sivas Kongresi'nin diðer bir özelliði de delegelerin vatanýn kurtuluþu ve milletin mutluluðundan baþka hiçbir kiþisel maksat izlemeyeceklerine, mevcut siyasî partilerden hiçbirinin amaçlanna hizmet etmeyeceklerine dair Kongre'de yemin etmeleri olmuþtu. Bu suretle Millî Mücadele'nin hiçbir siyasî parti adýna yapýlmadýðý, tamamen milleti ve memleketi kurtarma amacýna yönelik bir hareket olduðu açýkça belirtilmiþ oluyordu. Sivas Kongresi kararlarý þu þekilde özetlenebilir: 1- Millî sýnýrlar içinde bulunan vatan parçalarý bir bütündür; birbirinden ayrýlamaz.

Evvelce toplanan Erzurum Kongresi, Doðu Anadolu ve Doðu Karadeniz vilâyetlerinin hiçbir sebep ve bahane ile anavatandan ayrýlamayacaðýný ilân etmiþti. Sivas Kongresi sahip olduðu tam yetki ile bu karara bütün memleketi kapsayan bir geniþlik kazandýrdý. 2- Her türlü iþgal ve müdahaleye karþý, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.

Erzurum Kongresi'ni toplanmaya davet eden baþlýca tehlike Doðu Karadeniz Bölgesinde kurulmasý düþünülen Pontus Rum devleti ile Doðu Anadolu illerini içine kalacak bir Ermenistan tehlikesi idi. Sivas Kongresi, batýdan gelen Yunan tehlikesini de göz- önüne alarak, vatan topraklarýna yönelik hiçbir iþgal ve müdahalenin karþýlýksýz kalmayacaðýný mütecaviz düþmana açýkça bildiriyordu. 3- Ýstanbul Hükûmeti, haricî bir baský karþýsýnda memleketimizin herhangi bir parçasýný terk mecburiyetinde kalýrsa vatanýn baðýmsýzlýðýný ve bütünlüðünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alýnmýþtýr.

Bu madde ile Ýstanbul Hükûmetinin millet menfaatlerine aykýrý herhangi üir karar veya davranýþýna milletin kayýtsýz kalmayacaðý, gerektiðinde millî iradeye dayanan bir hükûmetin derhal kurulacaðý açýkça belirtiliyordu. 4- Kuva-yý milliyeyi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kýlmak esastýr.

Erzurum Kongresi'nde belirlenen bu kural, Sivas Kongresi'nde perçinleþtiriliyordu, Memleketi kurtaracak tek kuvvet, millî ordu idi. Bu ordu, milletin iradesi ve eðilimleri yönünde savaþacâk, baðýmsýzlýk mutlaka gerçekleþecekti. Millet artýk egemenliði- ni kendi eline almýþtý; kendi hâkimiyetinden baþka hiçbir güç tanýmýyordu. Bu esas gelecekteki Cumhuriyet rejiminin esasýrtý oluþturuyordu. 5- Manda ve himaye kabul olunamaz.

Erzurum Kongresi'nde karar altýna alýnan bu görüþ, Sivas Kongresi'nce de onaylanarak Millî Mücadele'nin temel kuralý haline getiriliyordu. Millî kurtuluþ hareketinin parolasý hiçbir devletin merhametine sýðýnmaksýzýn" Ya istiklal ya ölüm!" dü. 6- Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi'nin derhal toplanmasý mecburidir.

Erzurum Kongresi kararlarýnda da belirtilen bu istek, artýk bir mecburiyet olarak gösteriliyordu. Aksi takdirde hükûmet kararlarý millî iradeyi yansýtmayacaktý. 7- Ayný gaye ile millî vicdandan doðan cemiyetler "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adý altýnda birleþtirilmiþtir.

Erzurum Kongresi, Doðu Anadolu ve Doðu Karadeniz Bölgelerindeki millî cemiyetleri "Þarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adýyla bir merkezde toplamýþtý. Sivas Kongresi, bu örgüte -bütün Anadolu ve Rumeli Cemiyetlerini de içine almak üzere- memleket çapýnda bütünlük kazandýrdý. 8- Mukaddes maksadý ve umumî teþkilâtý idare için Kongre tarafýndan bir Heyet-i Temsiliye seçilmiþtir.

Erzurum Kongresi, Doðu illerini temsilen 9 kiþilik bir Heyet-i Temsiliye seçmiþti. Sivas Kongresi'nce 6 kiþi daha seçilmek suretiyle "Heyet-i Temsiliye" geniþletilmiþ, bu suretle Türkiye Büyük Millet Meclisi açýlýncaya kadar memleket mukadderatýnda yegâne söz sahibi bir kurul oluþturulmuþtu.

Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarýný geniþleterek, bu kararlara bütün memleketi kapsayan bir nitelik kazandýrmasý bakýmýndan Ýnkýlâp Tarihimizde büyük öneme sahip bir Kongre'dir. Üyelerinin, bütün memlekete þamil olmasý sebebiyle de Millî Mücadele baþlangýcýnda Türkiye'nin mukadderatýný çizen, bütün milletin tek vücut halinde birlik olduðunu dünyaya ilân eden millî bir Kongre'dir. Bunun içindir ki tesirleri Erzurum Kongresi'nden daha geniþ oldu.

Sivas Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal Paþa'nýn amacý en kýsa zamanda Anadolu'da millet temsilcilerinden oluþan bir meclis toplamak ve bu meclisin kuracaðý hükûmet ile Millî Mücadele'yi bir merkezden idare etmek idi. Dâhi adam, bu büyük iþi gerçekleþtirmek üzere Sivas Kongresi'nden sonra da Heyet-i Temsiliye Reisi sýfatýyla millî teþkilâtýn kuvvetlenmesi yolunda -bütün engelleri aþarak- azimle çalýþtý. Bu devre esnasýnda Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye i1e temas temini ve anlaþma zemini arayan Ýstanbul Hükûmeti, temsilcileri vasýtasýyla 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasýnda Amasya'da onunla görüþmüþ ve bir Millet Meclisi toplanmasýna ikna olmuþtu. Bu görüþme Ýnkýlâp Tarihimizde "Amasya Mülâkatý" olarak bilinmektedir. Mustafa Kemal, Meclisin Anadolu'da toplanmasýný istemesine raðmen, Meclis 12 Ocak 1920'de Ýstanbul'da toplandý. Fakat Ýngilizlerin ve gerekse onlara âlet durumunda olan hükûmet adamlarýnýn baskýsý sebebiyle olumlu bir faaliyet gösteremedi. Sadece Erzurum ve Sivas Kongrelerinin esaslarýný "Misak-ý Millî" halinde kabul ve ilân etti.

Mustafa Kemal Paþa, 27 Aralýk 1919'da bir kýsým arkadaþlarý ve Heyet-i Temsiliye üyeleri i1e beraber Ankara'ya gelmiþti. Artýk Millî Mücadele Ankara'dan yönetiliyor, Ýstanbul'daki asker ve sivil birçok vatansever, Baðýmsýzlýk Savaþýnda görev almak üzere Ankara'ya geliyordu. Bir süre sonra,16 Mart 1920 tarihinde Ýstanbul, Ýtilâf devletleri tarafýndan fülen iþgal edildi; þehir yabancýlar tarafýndan tamamen askerî kontrol altýna alýnmýþtý. Bu þartlar altýnda Meclis de faaliyet gösteremeyeceðini anlayarak daðýldý; zaten bu sýralarda milletvekillerinin bir kýsmý da Ýngilizler tarafýndan tutuklanmýþ bulunuyordu.

Mustafa Kemal, Ýstanbul'un iþgali üzerine valiliklere ve kolordu komutanlýklarýna talimat vererek Ankara'da toplanacak fevkalâde salâhiyete sahip bir meclise yeni temsilciler seçmelerini bildirdi. Seçimler sür'atle sonuçlandi. Nihayet 23 Nisan 1920'de yurdun her bölgesinden gelen millet temsilcileriyle Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açýldý. Mustafa Kemal, millet iradesini ve egemenliðini temsil eden bu Meclise ve onun hükümetine de baþkan seçilerek artýk Türk baðýmsýzlýk mücadelesinin her bakýmdan, askerî, siyasî ve sosyal lideri oldu. Ama memleketin içinde bulunduðu þartlar, kendisinin omuzlarýna yüklenen görevi gerçekten çok aðýrdý. Tarihten silinmek istenen bir milletin ölüm kalým savaþýnýn,. istiklâl mücadelesinin Iiderliðini yapýyordu.

Ankara'da Millet Meclisi'nin açýlmasý, milli bir hükûmetin kurulmasý üzerine Padiþah ve Ýstanbul Hükûmeti de millî mücadeleyi daha geniþ ölçüde baltalama yollarýna sapmýþtý. Anadolu'da binbir fedakârlýkla oluþturulan millî kuvvetlere karþý halife ve padiþah ordularý kuruluyor, baþta Atatürk olmak üzere Millî Mücadele kahramanlarý, âsi sayýlarak idama mahkûm edilmiþ bulunuyordu. Diðer taraftan Ýzmir'e çýkan Yunanlýlar da Anadolu içlerine doðru taarruza hazýrlânýyordu. Mütareke ile örgütlü ordu resmen daðýtýlmýþ, silâhlarý alýnmýþ olduðundan, iþgal altýndaki yörelerde düþmana ancak mahallî kuvvetler ve gönüllü müfrezeler karþý koyuyordu. Bu düþman saldýrýlarýnýn yaný sýra Anadolu'nun bazý yörelerinde Anzavur gibi, Çopur Musa gibi, Postacý Nâzým gibi aldatýlmýþ kiþilerin elebaþýlýk ettiði iç isyanlar devam ediyordu.

Bütün bu iç ve dýþ güçlüklere, zor þartlara raðmen Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, kýsa zamanda duruma hakim olarak düþman kuvvetlerine karþý çeþitli cephelerde büyük baþarýlar kazanmaya baþladý. Doðu cephesinde XV. Kolordu Komutaný Kâzým Karabekir komutasýndaki kuvvetlerimiz büyük baþarýlar kazandý. Bu bölgede Oltu, Sarýkamýþ ve Kars'ý iþgal suretiyle sýnýr þehirlerimize tecavüz eden Ermenilere karþý 28 Eylül 1920'de taarruza geçilerek, merkezi Erivan'da bulunan Ermeni Cumhuriyeti ordusu maðlup edildi ve 29 Eylül 1920'de Sarýkamýþ, 30 Ekim 1920'de Kars tekrar geri alýndý. Ermenilerin barýþ isteði üzerine 2/3 Aralýk 1920'de Gümrü Antlaþmasý imzalanarak savaþa son verildi. Gürcistan'a da Ardahan ve Artvin vilâyetlerimiz tahliye ettirildi.

Güney cephesinde de Adana, Urfa, Antep ve Maraþ bölgelerirýde Fransýz birlikleriyle mahallî kuvve'tler arasýnda þiddetli çatýþmalar oluyordu. Sonuçta Fransýzlar 12 Þubat 1920'de Maraþ'tan, 11 Nisan 1920 günü de Urfa'dan çekilmek zorunda kaldýlar. 21 Ekim 1921'de Fransýzlarla yapýlan "Ankara Antlaþmasý" Adana, Mersin, Gaziantep ve diðer bazý þehirlerimizin kurtuluþuna uzandý.

Yunanlýlar 1920 Haziranýnda, Ankara'da kurulan iki aylýk yeni hükûmetin içinde bulunduðu güç þartlardan yararlanarak 22 Haziran 1920 günü Batý Cephesinde umumî taarruza geçmiþler, büyük kýsmý ile gönüllülerden oluþan kuvay-ý milliye cephesini yararak 8 Temmuz 1920 günü Bursa'yý, 29 Aðustos 1920 günü de Uþak'ý iþgal etmiþlerdi. Bu olaylar seyrederken Padiþah ve Ýstanbul Hükûmeti de 10 Aðustos 1920'de Ýtilâf devletleriyle Sevr Antlaþmasýný imzalamak suretiyle dýþ düþmanlarýmýzla birleþmiþ oluyordu.

Yunanlýlarýn Batý cephesinde ilerleyiþi, birçok bölgelerin kuvvet yetersizliði sebebiyle iþgal edilmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Baþkaný Mustafa Kemal Paþa, cephe komutanlarý ile görüþmüþ, artýk gönüllü kuvvetler yerine düzenli bir ordu kurulmasý gereðini ilgililere bildirmiþti. Çünkü olaylar gösteriyordu ki, millî mücadelenin baþarýsý, bütün kuvvetlerin tek bir otnrite altýnda toplanmalarýna baðlý idi. Bu da millî müfrezelerin, milis kuvvetlerinin, gönüllü teþkilâtlarýn ordu içinde düzenli kýtalar haline getirilmesini gerektiriyordu. Çete halinde daðýnýk savaþa son verilecek, bütün millî müfrezeler ve gönüllü kuvvetler ordu içinde disiplin ve eðitime tabi tutulacaktý.

Artýk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Baþkaný Mustafa Kema1 Paþa, Millî Savunma Bakaný Fevzi Çakmak Paþa ve Genelkurmay Baþkaný ve ayný zamanda Batý Cephesi Komutaný Albay Ýsmet Bey, bütün çalýþmalarýný düzenli ordunun gerçekleþmesine vermiþlerdir. Bu aylar, millî mücadele tarihimizin gerçekten en buhranlý, en çetin aylarýdýr.

Þimdi 1920 yýlýnýn Aralýk sonlarýndayýz. Bir çok millî müfreze, gönüllü örgüt sür'atle millî ordu içinde toplanmaktadýr. Ne çare ki ellerinde bir kýsým kuvvet bulunan Çerkez Ethem ve kardeþleri, Batý Cephesi kuvvetlerine baðlý kalmak istememiþler, baþlarýna buyruk bir siyaset izleme yoluna gitmiþlerdi. Bunlar, Millî Mücadele'nin güç zamanlarýnda baþardýklarý bazý iþlerin verdiði þýmarýklýkla bulunduklarý bölgelerde sivil memurlarý diledikleri gibi azlediyor, deðiþtiriyor, kendilerine göre atamalar yapýyorlardý. Batý Cephesi, tek komuta altýnda örgütlendikçe, düzenli kuvvetler haline geldikçe, Ethem ve kardeþlerinin huzurlarý daha da kaçýyor, Batý Cephesi yanýnda Ankara Hükûmeti'ne, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne dil uzatmaktan çekinmiyorlardý. Artýk tutumlarý, millî hükûmete karþý bir isyan halini almýþtý.

Durum gerçekten nazikti. Binbir emek ve fedakârlýkla kurulan düzenli orduda emir ve komuta birliðini temin bakýmýndan bu sorunun, kesin þekilde çözümlenmesi gerekiyordu. Zira Ethem müfrezesi ordu içinde kaldýkça hiçbir zafer kazanýlamayacaðý gibi, aksine bu âsi kuvvetler her baþarýda orduya ayakbaðý olacaktý. Bu sebeple hükûmet Çerkez Ethem kuvvetlerinin ortadan kaldýrýlmasýna karar verdi.

29 Aralýk 1920 günü Batý Cephesi Komutaný Ýsmet Bey'le Güney Cephesi Komutaný Albay Refet Bey, Çerke.z Ethem ve kuvvetlerini ortadan kaldýrmak üzere ileri harekete geçtiler. Kütahya yörelerinde bulunan Çerkez Ethem kuvvetleri, Batý Cephesi kuvvetlerin Kütahya'yý iþgali üzerine Gediz'e çekildi. Millî kuvvetler, âsileri takiple 5 Ocak 1921 günü Gediz'i de iþgal edince Çerkez Ethem müfrezesi Simav yönüne çekilmek mecburiyetinde kaldý.

Ýþte þimdi Millî Mücadele'nin en dramatik anlarý yaþanmaktadýr. Batý Cephesi kuvvetleri Çerkez Ethem isyanýný bastýrmak üzere, eski harp mevzilerinden çok uzaklaþmýþlar, Gediz'e kadar ulaþmýþlardýr. Çerkez Ethem'i takip sebebiyle cephelerin boþaltýldýðýný, askerlerin mevzilerden uzaklaþtýðýný haber alan Yunanlýlar, içinde bulunduðumuz bu iç buhraný, Ankara Hükûmeti'nin bu çetin ve zor ânýný kendileri için büyük bir fýrsat bilerek 6 Ocak 1921 günü hem Bursa, hem Uþak cephelerinden sür'atle ileri yürüyüþe geçtiler. Amaçlarý, Türk kuvvetlerini, zayýflayan mevzilerinde âniden bastýrýp maðlup etmek, bu suretle Eskiþehir ve Afyon'u ele geçirerek kendilerine Ankara yolunu açmaktý. Bu plan gerçekleþtirildiði takdirde, henüz sekiz aylýk millî hükûmeti doðduðu yerde boðmak, kolayca ortadan kaldýrmak güya mümkün olacaktý.

Düþmanýn, taarruz hedefi olarak seçtiði Eskiþehir de, Afyon da askerî yönden önemli kavþaklardý. Bu þehirlerimizin elden çýkýþý, önemli demiryollarýnýn da düþman eline geçmesi demekti. Hele, Bursa ve Uþak Cephelerinden ilerleyen düþman kollarý, Kütahya önlerinde birleþme imkâný bulursa, Çerkez Ethem'e karþý geride býrakýlan kuvvetlerimizi de arkadan vurabilirdi. Ýþte maðlubiyetimiz halinde ortaya çýkacak korkunç tablo bu idi.

Düþman taarruzu i1e geliþen bu kritik durum üzerine, Batý ve Güney Cephesi komutanlarý vaziyeti görüþerek, ister istemez Çerkez Ethem'in takibine ara vermeyi ve Kütahya ve Gediz'e kadar gelmiþ olan kuvvetlerimizin büyük kýsmýný vakit geçirmeksizin Ýnönü ve Dumlupýnar mevzilerine sevketmeyi kararlaþtýrdýlar. Ancak Batý Cephesi kuvvetlerinin þimdi bulunduklarý Gediz ve Kütahya yöreleri ile Ýnönü mevzileri arasýnda 3 günlük bir yol vardý. Eðer Yunanlýlar, bizden daha önce Ýnönü mevzilerine ulaþabilirlerse mukavemetsiz, Eskiþehir'e kadar yol almýþ olacaklardý. O halde yapýlacak iþ, son sür'atle Ýnönü mevzilerine yetiþerek ilerleyen düþmaný burada durdurmak olacaktý. Bu amaçla Çerkez Ethem ve kardeþlerine karþý bir kýsým kuvvet, Kütahya yöresinde býrakýlarak, geri kalan kuvvetler Ýnönü mevzilerine hareket ettirildi. Keza üç misli düþman kuvvetine karþý Ýnönü mevzilerini da- ha da takviye etmek üzere, Ankara'da yeni kurulmakta olan 4. Tümen de Cepheye çaðrýldý. Ethem'in takibine ara vererek Kütahya'dan hareket eden 11. Tümen de 9 Ocak sabahý, Ýnönü mevzilerine varmýþtý.

Öte yandan Yunanlýlar sür'âtle ilerleyerek, 8 Ocak 1921 günü Çivril ve Pazarcýk'ý, 9 Ocak sabahý da Bilecik ve Bozüyük'ü iþgal ettiler. Fakat bütün bu iþgallere, güç þartlara, iki ayrý düþmanla savaþ mecburiyetine raðmen sonucun zaferle biteceði hususunda baþta Atatüxk olmak üzere Millî Mücadele liderlerinin inançlarý asla sarsýlmamýþtý. Atatürk, 8 Ocak 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden þunlarý söylüyordu: "Efendiler! Dahilde ve hariçteki düþmanlarýmýz ister çok, ister az olsun, faaliyetlerinin geniþliði ne olursa olsun, kesin baþarý, son baþarý meþru bir ama izleyenlerde olacaktýr."

I. Ýnönü Muharebesi, 9 Ocak 1921 günü öðleden sonra Yunanlýlarýn Bozüyük yönünden þiddetli taarruzu ile baþladý. Ufak bir köyden ismini alan Ýnönü, þimdi Türk Kurtuluþ Savaþýnda dönüm noktasý olacak bir muharebeye sahne oluyordu. Ve yýllar sonrâ bu muharebeyi idare eden komutana, Atatürk tarafýndan "Ýnönü" soyadý verilecekti.

Muharebenin ilk günü Batý Cephesi kuvvetleri ile Yunanlýlar arasýnda çok çetin çarpýþmalar oldu. Yunanlýlarýn her taarruzu, karþý taarruzla cansiperane püskürtülüyor, ilerlemelerine imkân verilmiyordu. Anlaþýlan düþman, umduðunu bulamamýþtý. Ýnönü mevzilerinde boþ cepheler yerine, Türk kuvvetlerinin piyade ve topçu ateþiyle karþýlaþmalarý, onlar gerçekten þaþýrtmýþtý.

Muharebe,10 Ocak günü de sabahtan akþama kadar bütün þiddetiyle devam etti. Bu sabah, Batý Cephesi Komutaný Albay Ýsmet Bey de Gediz'den muharebe meydanýna gelmiþ, savaþý bizzat ateþ hattýnda idareye baþlamýþtý. Bir ara bir alay kadar düþman kuvveti, mevzilerimizdeki bir boþluktan istifade ederek Batý Cephesinin karargâhý bulunan Ýnönü istasyonunun kuzevine kadar sokulmaya muvaffak oldu. Bu kritik vaziyet karþýsýnda cep- he karargâhý istasyondan alýnarak sür'atle Ýnönü köyüne nakledildi ve cephenin bu kesimi kuvvet kaydýrarak takviye edildi.

Askerlerimiz bugün de, aralýksýz devam eden düþman taarruzlarýný, bir an gerilemeksizin göðüslüyorlar; Yunanlýlarýn ilerlemesine imkân býrakmýyorlardý. Þüphesiz ki ordumuz, bu taarruzlar karþýsýnda aðýr zayiat veriyor; ama canýndan aziz bildiði kutsal vatan topraklarýný her ne pahasýna olursa olsun, savunmadan geri kalmýyordu. En nihayet tükenen, gücü kýrýlan düþman oldu. 2 gündür devam eden taarruzlarýndan bir baþarý elde edemediðini, edemeyeceðini anladý. Artýk bu safhada onlar için yapýlacak bir þey vardý: Geri çekilmek! Gerçekten Yunan kuvvetleri,10 Ocak 1921 gecesi verdikleri kararla 11 Ocak günü sabahýndan itibaren Bursa yönünde geri çekilmeye baþladýlar.

Bu zafer müjdesi üzerine,11 Ocak 1921 günü Atatürk, Batý Cephesi Komutaný Albay Ýsmet Bey'e þu telgrafý çekiyordu: "Bu baþarýnýn, mukaddes topraklarýmýzý düþman istilâsýndan tamamen kurtaracak olan kesin zafere hayýrlý bir baþlangýç olmasýný Allah'tan diler, Batý Cephesinin bütün subay ve erlerini kazandýklarý bu zafer dolayýsýyla tebrik ederim".Gerçekten I. Ýnönü zaferi, Atatürk'ün ifadesiyle kesin zafere hayýrlý bir baþlangýç olmuþ, onu II. Ýnönü, Sakarya, 26 Aðustos ve 30 Aðustos gibi daha büyük zaferler izlemiþtir.

Artýk sýra, Çerkez Ethem kuvvetlerinin de býrakýlan yerden takibine gelmiþti. Sür'atle ileri harekata geçilerek bu âsi kuvvetlerde tamamen ortadan kaldýrýldý. Çerkez Ethem ve kardeþleri son çare olarak Yunanlýlara sýðýndýlar. Bu isyanýn bastýrýlmasý ile artýk millî orduda emir ve komuta birliði de tam olarak saðlanmýþ oldu.

I. Ýnönü zaferi içerde ve dýþarda büyük etkiler yarattý; büyük siyasî geliþmelere sebep oldu. Bu zaferden sonradýr ki, ümitsizlikler boðulmuþ, yeni kurulan devlet, sarsýlmaz temeller üzerine oturmaya baþlamýþ, 20 Ocak 1921 günü ilk Anayasamýz, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmiþti. Yine bu zaferle içerde asayiþ ve güven saðlanmýþ, muntazam ordu kurma çalýþmalarý daha da kolaylaþmýþtý.

I. Ýnönü zaferinin dýþardaki etkileri de önemliydi. Bu zaferle düzenli ordu, düþman karþýsýnda ilk sýnavýný veriyor, dost ve düþman önünde yenilmez iradesini sergiliyordu. Bu zafer, yabancý devletlere de artýk, millî hükûmetin hatýrý sayýlýx bir varlýk olduðunu gösteriyordu. Bu geliþmeler sebebiyledir ki Ýtilâf devletleri, 21 Þubat 1921'de toplanan Londra Konferansý'na Ýstanbul Hükûmeti i1e beraber Ankara Hükûmeti'ni de çaðýrdýlar. Ancak zaferin gerçek sahibi Ankara Hükûmeti idi. Bu sebeple Ankara delegeleri, Osmanlý heyeti içinde yer almayýp millî davayý savunmak üzere ayrý bir ekip oluþturdular. O kadar ki Osmanlý baþ delegesi Sadrazam Tevfik Paþa, konferansta söz hakkýný Ankara Hükûmeti temsilcilerine býrakmak mecburiyetinde kaldý. Ýþte bu geliþmeler sonucu Ýtilâf devletleri yeni bir barýþ teklifi hazýrlamak zorunda kaldýlar. Yine I. Ýnönü zaferinin millî hükûmete kazandýrdýðý dýþ itibar sayesinde 16 Mart 1921 tarihinde Sovyet Rusya ile "Moskova Antlaþmasý" imzalandý. Londra'da da Fransa ve Ýtalya ile barýþ yolunda bazý müzakereler oldu.

Ancak Yunanlýlar, bu maðlubiyetten ders almayarak kýsa süre sonra 23 Mart 1921 günü ayný cephelerden tekrar ileri harekâta geçtiler. 27 Mart 1921 günü Yunanlýlarýn Ýnönü mevzilerine taarruzu ile baþlayan,II. Ýnönü muharebesinde de düþman taarruzlarý birincisinde olduðu gibi durduruldu. 31 Mart 1921'de Batý cephesi kuvvetlerinin karþý taarruza geçmesi sonucu Yunanlýlar geri çekilmeye baþladýlar. Nihayet 1 Nisan 1921 günü binlerce ölü ile doldurduklarý muharebe meydanýný tekrar silâhlanmýza terk zorunda kaldýlar. Bu suretle Batý cephesinde düþmana karþý II. Ýnöntý Zaferi adýný alan bir büyük baþarý daha kazanýldý. Mustafa Kemal Paþa, Batý Cephesi Komutaný Ýsmet Paþa'ya gönderdiði kutlama telgrafýnda: "Siz orada yalnýz düþmaný deðil, milletin ters talihini de yendiniz!" diyordu.

Þimdi 1921 yýlýnýn Temmuz baþlarýndayýz. Yunanlýlar Ankara Hükûmetinin reddettiði Sevr Antlaþmasýný gerçekleþtirmek amacýyla Anadolu topraklarýna durmadan kuvvet çýkararak Türklere karþý yeni bir taarruza hazýrlanmaktadýrlar. Nihayet bu genel düþman taarruzu,10 Temmuz 1921 günü, bütün Batý Cephesi boyunca takviyeli kuvvetlerle baþladý. Harekât ilerledikçe Yunan kuvvetleri ile Türk kuvvetleri arasýnda yer yer þiddetli çarpýþmalar oldu. Ancak gerek insan gücü gerekse araç ve gereç yönün ; den Türk kuvvetlerinden sayýca fazla durumda bulunan Yunanlýlar birçok yerleri iþgal ettiler. Afyon, Eskiþehir, Kütahya, Bilecik art arda düþman eline geçti.

Cepheden gelen bu kaygý verici haberler üzerine 18 Temmuz 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Baþkaný Mustafa Kemal Paþa, Ankara'dan Karacahisar'daki Batý Cephesi Karargâhýna geldi. Takviyeli kuvvetlerle geliþen Yunan ilerleyiþi karþýsýnda, o günkü þartlar altýnda imkânlarý sýnýrlý Türk ordusu için daha da ileri kayýplarý önlemek üzere yeni bir strateji tesbitine gerek gördü ve Cephe Kumandaný Ýsmet Paþa'ya þu direktifi verdi: "Orduyu, Eskiþehir'in kuzey ve güneyinde topladýktan sonra, düþman ordusuyla araya bir mesafe koymak lâzýmdýr ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya'nýn doðusuna kadar çekilmek yerindedir!" Müteakiben bu strateji uygulandý ve Batý Cephesindeki Türk ordusu geri yürüyüþe geçerek 25 Temmuz 1921'de tamamen Sakarya Nehri'nin doðusuna çekildi. Bu karar, harp yönetimi bakýmýndan isabetli bir davranýþtý; zira kayba uðrayan, azalan kuvvetlerimizin, tutunduðu mevzilerde tazelenen taarruz gücünp karþý çekilmeksizin uzun sure direýýmesý daha büyük kayýplarýn sebebi olacaktý.

Ýnkýlâp Tarihimizde "Kütahya-Eskiþehir Savaþlarý" adýný alan ve Sakarya'nýn doðusuna çekilmemizle sonuçlanan bu çaýpýþmalarda ordumuz kendisinden sayýca 2 misli fazla düþman kuvvetleri karþýsýnda oldukça aðýr zayiat vermiþ, gerek çarpýþmalar gerekse geri çekiliþ esnasýnda þehit, yaralý ve kayýp olmak üzere 40.000'e yakýn silâhlý kuvvetimiz yok olmuþtu. Ayrýca araç ve gereç kaybýmýz da büyüktü.

Ordumuzun bu, Sakarya'nýn doðusuna çekiliþ günlerinde Bakanlar Kurulu, tekrar geliþebilecek yeni bir Yunan taarruzuna karþý tedbir olmak üzere Hükûmet Merkezi'nin Ankara'dan Kayseri'ye nakline karar verdi; ancak Meclis'ten onay almak gerekiyordu. Hükûmet kararý, Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumunda açýklandý. Meclis þahlanmýþtý: "Biz buraya kaçmaya mý ,geldik, yoksa düþmanla dövüþmeye mi?" Millet temsilcileri, Ankara'yý harpsiz teslim etmeyi kabul etmediler; hedef son tepeye kadar dövüþmekti. Bu heyecanlý konuþmalar üzerine Meclis, tahliyenin aksine Ankara'nýn müdafaasýna, bunun için gerekli hazýrlýklarýn yapýlmasýna karar verdi.

Bütün bu zor þartlara, geçici çekiliþe raðmen sonunda düþmana kati darbe indirileceðine dair, baþta Atatürk olmak üzere Millî Mücadele liderlerinin inançlarý asla sarsýlmamýþtý. Mustafa Kemal Paþa'ya göre "Pek uzak olmayan bir gelecekte karþýmýzdaki Yunan ordusu tükenecek, sonunda imhasý mümkün hale gelecekti." Ancak baþarýnýn en önemli þartý, herkesin bu sonuca candan inanmasý ve bu uðurda maddî ve manevî tüm güçlerini memleket savunmasýna yöneltmesi idi. Ayrýca unutulmamasý gereken nokta, ordumuz, düþmanýn arzu ettiði yerde deðil, bizim arzu ettiðimiz yerde kesin muharebeye girecek ve ona, orada kati darbeyi vuracaktý. Bu bakýmdan gerektiðinde geri çekiliþin, bazý yerleri düþmana terk ediþin büyük bir önemi yoktu. Askerliðin gereðini kararsýzlýða düþmeden uygulamak gerekiyordu.

Ne çare ki liderlerin bu inancýna raðmen Sakarya'nýn doðusuna çekilmenin yarattýðý maneviyat bozukluðu Meclis'e de aksetmiþti. Yeni bir ordu oluþturulurken meydana geleýi bu aðýr kayýp, bu çekilme ister istemez sarsýntýlara sebep olmuþ; bazý çevreleri haklý oTarak endiþe ve tedirginlik kaplamýþtý. Bu hava içinde 4 Aðustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumunda askerî durum ve Baþkomutanlýk teþkili üzerinde heyecanlý görüþmeler oldu. Milletvekilleri, yorgun orduyu yeniden canlandýracak, memleketi bu badireden kurtaracak son çareyi aramaktadýrlar. Bu çare, Mustafa Kemal'in fülen ordunun baþýna geçmesidir. Çünkü O, katýldýðý bütün savaþlarda yenilmemiþ, yenmiþ bir kumandandýr. Bu sebepledir ki konuþmalar onun baþkomutanlýðý üzerine almasý görüþünde birleþti. Taraftarlarý gibi muhalifleri de kendisinden, ordunun baþýna geçmesini istemektedirler. Meclis'in büyük çoðunluðu, taraftarlarý kurtuluþ için tek çarenin bu olduðu, baþka çýkar yol bulunmadýðý fikrindedirler. Bazý milletvekilleri içtenlikle haykýrýrlar: "Sen mühim bir kumandansýn! Büyük bir askersin ve bunu da Çanakkale Muharebesinde ispat ettin. Þimdi kendini hangi güne saklýyorsun? Sakarya'ya kadar geldi düþman, kendini hangi güne saklýyorsun?" Bu haykýrýþlar, gerçekten millî iradenin sesi idi ve büyük kahramaný, fiilen ordunun baþýna davet ediyordu.

Muhaliflere gelince, onlar da Baþkomutanlýðý Mustafa Kemal Paþa'ya vermekle zaten kurtuluþ ümidi kalmadýðýný kabul ettikleri bir ortamda, geliþecek tüm sorumluluðu onun ,omuzlarýna yüklemeyi amaçlýyorlardý.

Meclis'te 4 Aðustos 1921 günü baþlayan bu görüþmeler, ertesi gün de ayný heyecanla devam etti. Mustafa Kemal Paþa, önce tartýþmalarýn dýþýnda kaldý. Ancak konuþmamasýnýn, tavrýný açýkça ortaya koymamasýnýn, onun da gelecekten ümitsiz olduðu þeklinde yorumlanmasý ihtimaline karþý, kendisini Baþkomutan görmek isteyen millî iradenin bu ýsrarý karþýsýnda, Meclis Baþ kanlýðýna þu önergeyi sundu: "Meclis'in sayýn üyelerinin umumî surette beliren arzu ve istekleri üzerine Baþkomutanlýðý kabul ediyorum. Bu vazifeyi, kendi üzerime almaktan doðacak yararlarý en kýsa zamanda elde edebilmek ve ordunun maddî ve manevî kuvvetini en kýsa zamanda artýrmak ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin haiz olduðu yetkileri fülen kullanmak þartiyle üzerime alýyorum. Hayatým boyunca millî hâkimiyetin en sadýk bir hizmetkârý olduðumu milletin nazarýnda bir defa daha doðrulamak için bu yetkinin 3 ay gibi kýsa bir müddetle sýnýrlandýrýlmasýný ayrýca istiyorum".

Bu önerge Meclis'in yetkilerini kullanma isteði sebebiyle bazý itirazlara sebep oldu. Ancak durum, olaðanüstü bir durumdu ve ölüm kalým mücadelesi gibi olaðanüstü þartlar konuþuyordu. Bu þartlar içinde Mustafa Kemal Paþa tarafýndan kabul edilen görev gerçekten çok büyük ve önemli, diðer bir ifade ile Türk milletinin mukadderatý ile ilgili idi. Düþman karþýsýndaki cephede vakit geçirmeksizin en seri, en doðru kararlarý verebilmek, ancak Meclis'in yetkilerini anýnda kullanmakla mümkündü. Esasen Atatürk de bu olaðanüstü þartlara raðmen, söz konusu yetkinin 3 ayla sýnýrlý kalmasýný istemekle, millî iradeye olan sarsýlmaz saygýsýný gösteriyordu. Nihayet Meclis, bu isteðinde kendisini haklý gördü. Görüþmeler sonucu, 5 Aðustos 1921 günü, "Mustafa Kemal Paþa'ya 3 ay süre ile askerliðe ait hususlarda Meclis'in yetkilerini kullanmak koþuluyla Baþkomutanlýk tevcih eden Kanun, Büyük Millet Meclisi'nde oybirliði ile kabul edildi. Kanunda þu sözlere yer veriliyordu: "Millet ve memleketin mukadderatýna bilfiil el koyan yegane yüce kuvvet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Baþkomutanlýk füli vazifesine kendi reisi Mustafa Kemal Paþa'yý memur etmiþtir. Baþkomutan, ordunun maddî ve manevî kuvvetini artýrma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin buna ait salâhiyetini Meclis namýna fülen kullanmaya yetkilidir. Bu sýfat ve salâhiyet üç ay müddetle sýnýrlýdýr. Meclis lüzum gördüðü takdirde bu müddetin bitiminden evvel dahi bu sýfat ve salâhiyeti kaldýrabilir."

Baþkomutanlýk veriliþinden sonra Mustafa Kemal Paþa kürsüye geldi. Memleketin düþman istilâsýndan kurtarýlacaðýna dair sarsýlmaz inancýný bir kere daha ifade ederek Meclis'e þu teminatý verdi: "Efendiler! Zavallý milletimizi esir etmek isteyen düþmanlarý, Allahýn yardýmýyla behemehal maðlûp edeceðimize dair olan emniyet ve itimadým bir dakika olsun sarsýlmamýþtýr. Bu dakikada bu kesin inancýmý yüksek heyetinize karþý, bütün millete karþý ve bütün âleme karþý ilân ederim." Baþkomutan ayný gün ordu ve millete de bir bildiri yayýmladý. Bu bildiride de þu cümleler yer alýyordu: ".... Bana bu vazifeyi tevdi etmiþ olan Meclis ve bu Meclis'te beliren milletin kesin iradesi, hareket tarzýmýn mihrakýný teþkil edecektir. Hiçbir sebep ve suretle deðiþtirilmesine imkân omayan bu kesin irade, her ne olursa olsun düþman ordusunu imha etmek ve bütün Yunanistan'ýn silâhlý kuvvetlerinden oluþan bu orduyu, anayurdumuzun mukaddes ocaðýnda boðarak kurtuluþa ve baðýmsýzlýða kavuþmaktýr. "

Baþkomutan, artýk plânýný yapmýþ ve kesin þekilde uygulamaya baþlamýþtýr. Hedef, muvaffakiyete götürecek bütün tedbirleri en kýsa zamanda almaktýr. Bu amaçla 7 ve 8 Aðustos 1921 günleri, kendi imzasýyla 10 adet "Tekâlif-i Milliye" yani "Millî Vergi" emri yayýmladý. Bu emirler gereði her ilçede bir "Millî Vergi Komisyonu" kuruluyordu. Her evden ordunun ihtiyacý için bir kat çamaþýr, bir çift çorap, bir çift çarýk isteniyordu. Ordunun malzeme ihtiyacý için tüccarýn elinde bulunan stoklardarý yüzde kýrkýna parasý zaferden sonra ödenmek üzere el konuluyordu. Herkes hububat, hayvan ve yem bakýmýndan stoklarýnýn yüzde 40'ýný yine parasý sonradan ödenmek üzere orduya verecekti. Halkýn elinde bulunan savaþa elveriþli bütün silâh ve cephane, 3 gün içinde ordu ambarýna teslim edecekti. Memleketteki demircilerin, dökümcülerin, marangozlarýn, sanayi imalâthanelerinin listesi çýkacak ve sahiplerinin isimleri belirlenecekti. Böylece bütün memleket, gelecekteki zafer için olaðanüstü bir seferberliðe davet e dilmiþti. Artýk millet ve ordu el eleidi ve topyekûn bix harp baþlatýlmýþtý.

Baþkomutan bu acil tedbirleri aldýktan sonra 12 Aðustos 1921 günü Ankara'dan hareketle Polatlý'daki Cephe Karargâhýna geldi. Artýk Mustafa Kemal Paþa, cephede ve fülen Türk ordusunun baþýnda idi.

Þimdi 1921 yýlý Aðustos baþlarýndayýz. Yunan ordusu 13 Aðustos 1921 günü Sakarya'daki Türk mevzilerine doðru yeniden ileri harekâta baþladý. 15 Aðustos 1921 günü Yunan Kralý Konstantin, ordularýna "Ankara'ya!" emrini verdi. Durmaksýzýn ilerleyen Yunanlýlar, birçok þehir ve kasabalarýmýzý iþgal ederek sonunda Sakarya'daki savunma hattýmýza dayandýlar.

23 Aðustos 1921 günü, Yunan ordusunun taarruzu ile Sakarya Meydan Muharebesi baþladý. Bütün cephe boyunca taarruz ve karþý taarruzlarla çok þiddetli muharebeler oldu. Yunan taarruzu, bir çok yerde kýtalarýmýz tarafýndan düþmana aðýr zayiat verdirilerek durduruldu. Ancak takviyeli Yunan kuvvetlerinin önemli mevzilerimizi ele geçirdikleri, Poiatlý'ya kadar yaklaþtýklarý, top seslerinin Ankara'dan duyulduðu zamanlar oldu. Türk mevzileri bir çok noktada yarýlmasýna raðmen, her nokta inatla savunuluyor, kaybedilen her hattýn gerisinde yeni bir savunma hattý oluþturuluyor, böylece düþmanýn ilerlemesine imkân verilmiyordu. Zira Baþkomutan, savaþ stratejisi için þu formülü koymuþtu: "Hatt-ý müdafaa yoktur, sath-ý müdafaa vardýr. O satýh bütün vatandýr. Vatanýn her karýþ topraðý, vatandaþýn kanýyla ýslanmadýkça terk olunamaz. Onun için, küçük büyük her birlik bulunduðu mevziden atýlabilir. Fakat küçük, büyük her birlik, ilk durabildiði noktada, tekrar düþmana karþý cephe teþkil edip muharebeye devam eder. Yanýndaki birliðin çekilmek zorunda kaldýðýný gören birlikler, oria tâbi olamaz. Bulunduðu mevzide sonuna kadar dayanmaða ve mukavemete mecburdur".

Baþkomutanýn ortaya koyduðu, harp yönetimi bakýmýndan büyük önem taþýyan bu kural, Sakarya'da aynen uygulanmýþ ve mukaddes vatan topraklarý, her kaybedilen hattýn gerisinde vakit geçirmeksizin yeniden bir hat teþkili suretiyle sonuna kadar savunulmuþtur. Düþman aþtýðý her tepenin ardýnda "Ankara var!" hulyasýyla harp ediyor, Mustafa Kemal Paþa ise Yunan kuvvetlerini, son darbeyi indireceði yere, memleketin harim-i ismetine çekiyordu. Nihayet düþmanýn taarruz gücü, ilerleme kuvvet ve kudreti gittikçe tükenmeye baþladý. Yunan birlikleri ana mevzilerinden çök uzaklaþmýþ, gerçekten Türklerin harim-i ismetine düþmüþtü. Artýk taarruz sýrasý Türklerindi. 10 Eylül 1921 günü baþlayan karþý taarruzumuzla düþmana aðýr zayiat verdirilmiþ, bu taarruz sonucu Yunanlýlar batýya doðru çekilmeye baþlamýþtý. Bütün savaþ boyunca cepheden ayrýlmayan Baþkomutan Mustafa Kemal Paþa, zaman zaman da en ileri meyzilerde görürimüþ, hatta ateþ hattýna girmiþti. Baþkomutanýn en ileri hatta, taarruz eden kýtalarýn yanýnda görülmesi ve muharebeyi ateþ hattýnda bizzat takip ediþi þüphesiz ki subay ve erlerimizin maneviyatlarý üzerinde büyük tesir yaptý.

"Sakarya Meydan Muharebesi" adýný alan bu büyük ve kanlý savaþ, 22 gün 22 gece devam etmiþ ve nihayet 13 Eylül 1921 günü, düþman Sakarya Nehri'nin doðusunda tamamen imha edilerek büyük bir zafer kazanýlmýþtý. Bu anlamlý ve büyük baþarý üzerine 19 Eylül 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafýndan, Baþkomutan Mustafa Kemal Paþa'ya Kanunla Müþir (Mareþal) rütbesi ve "Gazi" unvaný verildi. Sakarya Zaferinin sonuçlarý siyasî alanda da kendisini gösterdi. 13 Ekim 1921'de Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaþmasý, 20 Ekim 1921'de Fransýzlarla Ankara Antlaþmasý imzalandý.

Sakarya Meydan Muharebesinden sonra maðlup Yunanlýlar, Afyon-Eskiþehir hattýna kadar çekilmiþler, bu bölgede mevzilerini kuvvetlendirmek, önemli yerleri tel örgülerle takviye etmek suretiyle savunmada kalmýþlardi. Düþmanýn bu geniþ hat üzerinde üç kolordusu bulunuyordu.

Yunanlýlarýn, tutunduklarý bu son mevzilerden de atýlmalarý, Türk ordusunun kesin sonuçlu bir muharebeyi kazanmasýna gerek gösteriyordu. Ancak bu suretle düþmanýn Anadolu'dan tamamen çýkartýlmasý mümkün olabilecekti. Diðer taraftan gerek Yunanlýlar gerekse Ýngilizler, mevsimin ilerlemiþ olduðu, Türk hükûmetinin içinde bulunduðu güçlükler ve Anadolu'daki ekonomik durumun aðýrlýðý sebebiyle Türk ordusunun genel bir taarruzunu imkânsýz görüyorlar; ordumuzun bir süre daha dayandýktan sonra ister istemez barýþ isteðinde bulunacaðýný hesaplýyorlardý. Bu sebeple kendileri barýþa yanaþmýyorlar, iþgal ettikleri topraklarý ellerinde bulundurarak vakit kazanmak suretiyle daha kârlý çýkmayý amaçlýyorlardý.

Baþkomutan Mustafa Kemal Paþa ise düþmanýn hayal ürünü bu hesaplarýnýn dýþýnda taarruz hazýrlýklarýný sürdürmek suretiyle gerçekçi bir yol izliyor; ancak taarruzun zamanýný ve þeklini son derece gizli tutuyordu. Çünkü Atatürk'e göre, "Yarým hazýrlýkla , yarým tedbirlerle yapýlacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötü idi". Nihayet eldeki bütün imkânlar kullanýlarak, memleketin maddî ve mânevî bütün güçleri seferber edilerek taarruz zamanýnýn geldiðine karar verildi. Ama yine de Yunanlýlar asker sayýsý, araç ve gereç yönünden üstünlüklerini korumakta idiler.

Baþkomutan tarafýndan en ince ayrýntýlarýna kadar hazýrlanan Büyük Taarruz ve onu izleyecek meydan muharebesi planý, 27/28 Temmuz 1922 gecesi, Akþehir'e çaðrýlan ordu komutanlarýna açýklandý. Onlarýn da görüþleri alýnarak Batý Cephesi Ordularýna 6 Aðustos 1922'de gizli olarak "taarruza hazýrlýk" emri verildi.

Büyük taarruz planý gerçekten dâhiyane, dâhiyane olduðu kadar da cüretli ve tehlikeli idi. Zira ku.vvetlerimizin hemen tamamý, taarruzun siklet merkezi olarak kabul edilen Afyon-Konya demiryolunun güneyine kaydýrýlmýþ, baþka cephelere kuvvet ayýrma hususu ister istemez ikinci planda düþünülmüþtü. Bunun sonucu olarak Eskiþehir-Ankara istikameti açýk denecek bir durumda býrakýlmýþtý. Keza cephenin aðýrlýk merkezi olarak kabul edilen bölgenin arkasý da göller bölgesine dayanýyordu. Baþarýsýzlýk halin- de, bu bölgede savaþan l. Ordu'nun akýbeti kritikleþebilirdi.29/2

Bu plan, ancak büyük komutanlarýn sevk ve idaresinde baþarýya ulaþabilirdi ve bütün riskleri etkisiz kýlacak faktör, ne pahasýna olursa olsun maðlup olmamak kararý idi. Gerçekten de öyle oldu.

26 Aðustos 1922 sabahý saat 5.30 da topçularýmýzýn ateþiyle Kocatepe'den Büyük Türk Taarruzu baþladý. Baþkomutan da bu esnada Kocatepe'de bulunýýyordu. Taarruz, kýsa sürede Afyon Konya demiryolu hattý boyunca baþarýlý bir þekilde geliþti. Bu hattýn güneyinden I. Ordu, kuzeyinden II. Ordu taarruz ediyordu. Ancak cephenin aðýrlýk merkezi, I. Ordu bölgesinde toplanmýþtý.

Baþkomutan Mustafa Kemal Paþa'nýn büyük bir basiretle ateþ hattýnda yönettiði bu taarruzda ordumuzun Genelkurmay Baþkanlýðýný Fevzi (Çakmak) Paþa, Batý Cephesi Komutanlýðýný Ýsmet Paþa üstlenmiþti. I. Ordu'ya Nurettin Paþa, II. Ordu'ya Yakup Þevki Paþa Süvari Kolordusu'na da Fahrettin (Altay) Paþa komuta ediyordu.

Süratli taarruz sonucu, 26/27 Aðustos gecesi Yunan ordusunun bir çok mevzü düþürüldü. Ani baskýn þeklinde geliþen bu taarruz karþýsýnda þaþýran Yunanlýlar çekilmeye baþladý. 27 Aðustos 1922'de ordumuz düþman iþgalindeki Afyon'a girdi. Türk ordusunun bu ilerleyiþi karþýsýnda Yunan ordusu, Dumlupýnar mevzilerine çekilme kararý aldý. Kuvvetlerimiz 29 Aðustos günü de Dumlupýnar mevzilerine taarruza baþladý. 30 Aðustos günü Dumlupýnar bölgesinde 200.000 kiþilik Yunan ordusu tamamen kuþatýlmýþtý. "Baþkomutan Meydan Muharebesi" adýný alan bugünkü savaþta, düþmanýn büyük kýsmý imha edildi. Bu gece Kütahya da ordumuz tarafýndan kurtarýlmýþ bulunuyordu.

Ancak, maðlup düþmanýn çekilme yollarýnýn da kesilmesi ve Ýzmir doðrultusunda aralýksýz takibi gerekiyordu. Baþkomutan,1 Eylül 1922 günü komutasý altýndaki kuvvetlere: "Ordular! Ýlk hedefiniz Akdenizdir, ileri!" emrini verdi.

Son süratle Ýzmir yönünde ilerleyen kuvvetlerimiz, 1 Eylül' de Uþak'ý, 2 Eylül'de Eskiþehir'i, 3 EyIül'de Nazilli, Simav, Salihli, Alaþehir ve Gördes'i, 6 Eylül'de Balýkesir ve Bilecik'i, 7 Eylül' de Aydýn'ý, 8 Eylül'de de Manisa'yý kurtardýlar. Bu takip esnasýnda l. Yunan Ordusu Komutaný General Trikopis ile 2. Yunan Ordusu Komutaný General Diyenis ve bir kýsým yüksek rütbeli Yunan subaylarý esir alýndýlar. Nihayet Türk birlikleri 9 Eylül 1922 sabahý Ýzmir'e ulaþtýlar. Bu sabah Kadifekale'de Türk bayraðý dalgalanýyordu. Artýk Anadolu, 4 yýl süren düþman istilâsýndan, düþman iþgalinden kurtarýlmýþ, "Türkiye Türklerindir!" gerçeði bir kere daha gözler önüne serilmiþti.

Mondros Mütarekesiyle baþlatýlan ve Sevr Antlaþmasýyla gerçekleþtirildiði zannedilen Türk milletini Anadolu topraklarýndan çýkarmak ve tarihten silmek isteyen korkunç ve hain zihniyete karþý, milletimizin maddî ve manevî bütün güç kaynaklarýný seferber ederek kazandýðý bu büyük zaferler Atatürk'ün ifadesi ile tek bir amaca yönelikti: "Kayýtsýz þartsýz baðýmsýz yeni bir Türk Devleti kurmak!" Atatürk diyor ki: "Hiç bir zafer, gaye deðildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için gereken vasýtadýr. Gaye, fikirdir. Zafer bir fikrin elde ediliþine hizmeti nispetinde kýymet ifade eder. Bir fikrin elde ediliþine dayannýayan bir zafer, ömürlü olamaz. O, boþ bir gayrettir. Her biiyült meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanýlmasýndan sonra yeni bir âlem doðmalýdýr, doðar. Yoksa baþlý baþýna zafer, boþa gitmiþ bir gayret olur".

Büyük Türk zaferinden sonra da Türk milleti için yeni bir âlem doðmuþ; çaðdaþ, demokratik ve lâik Türk devletinin kuruluþuna uzanacak olan bütün yollar açýlmýþtý. Bu sebepledir ki memleketi düþman istilâsýndan temizleyen büyük askerî zaferleri takiben bu baþarýlarýn semerelerini toplamak üzere siyasî faaliyetlere önem verildi. 11 Ekim 1922'de Ýtilâf devletleriy:e imzalanan Mudanya Mütarekesi ile silâhlar býrakýldý; Türk ve Yunan kuvvetleri arasýndaki çarpýþma(lara son verildi. Yine bu anlaþmaya göre Edirne'yi de içine almak üzere Doðu Trakya'nýn Yunanlýlar tarafýndan tahliyesi kabul edildi; Ýstanbul ve boðazlar bazý kayýtlarla idaremize býrakýldý.

1 Kasým 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi kcararý ile saltanatla hilâfet birbirinden ayrýlarak saltanat kaldýrýldý. O gün Mustafa Kemal Paþa, Meclis kürsüsünden þunlarý söylemiþti: "Millet, mukadderatýný doðrudan doðruya eline aldý ve millî saltanat ve hâkimiyetini bir þâhýsta deðil, bütün fertleri tarafýndan seçilmiþ vekillerden oluþan bir Meclis-i Âli'de temsil etti. Ýþte o Meclis, Meclis-i Âli'nizdir; Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Milletin saltanat ve hâkimiyet makamý yalnýz ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir". Meclis'in bu tarihî kararý üzerine Vahdettin bir Ýngiliz harp gemisiyle yurt dýþýna kaçtý.

Artýk sýra barýþ görüþmelerine gelmiþti. Lozan Barýþ Konferansý, 20 Kasým 1922 günü toplandý. Aylarca süren, zaman zaman da çok çetinleþen bu görüþmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetini -Mudanya görüþmelerinde olduðu gibi- Ýsmet (Ýnönü) Paþa temsil ediyordu. Nihayet 24 Temmuz 1923 günü antlaþma imzalandý. Bu antlaþma ile yeni Türkiye Devleti'nin baðýmsýzlýðý bütün dünyaca onaylanýyor, millî sýnýrlarýmýz çiziliyor, Ekonomik alanda Osmanlýlar devrinden kalma eski pürüzler temizlenerek kapitülâsyonlar kaldýrýlýyordu. Diplomasi alanýnda kazanýlan bu sonuç gerçekten çok önemliydi. Zira bu antlaþma Atatürk'ün ifadesiyle "Türk milleti aleyhine asýrlardan beri hazýrlanmýþ ve Sevr Antlaþmasýyla tamamlandýðý zannedilmiþ büyük bir suikastýn yýkýlýþýný ifade eden bir vesika" idi. "Bu sebeple Osmanlý devrine ait tarihte benzeri görülmemiþ bir siyasî zafer eseri idi".

13 Ekim 1923'de Ankara, Büyük Millet Meclisi kararý ile, Türkiye Devleti'nin Hükûmet Merkezi oldu. Artýk mevcut yönetimin isminin de açýkça ifadesi ve ilâný gerekiyordu. Nihayet 29 Ekim 1923 akþamý, -yapýlarý bir Anayasa deðiþikliði ile - Cumhuriyet ilân olundu. Milletvekilleri bu büyük olayý ayakta "Yaþasýn Cumhuriyet!" sesleriyle kutladýlar. Bu sonucu takiben Cumhurbaþkanlýðý seçimine geçildi. Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paþa, oybirliði ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaþkaný seçildi.

Cumhuriyetin ilâný i1e gerçekleþen bu büyük inkýlâbýn yaný sýra devlet örgütü ve toplum yönetiminin de çaðdaþ devlet anlayýþýna uygun olarak lâikleþmesi gerekiyordu. Böyle bir anlayýþ içinde halifeli Cumhuriyet söz konusu olamazdý. Bu sebeple 3 Mart 1924'te artýk hiçbir lüzumu kalmayan, aksine zararlý bir kuruluþ halini almýþ bulunan halifelik de kaldýrýldý ve son halifeyle beraber Osmanlý hanedaný yurt dýþýna çýkarýldý.

Artýk devletin modern bir þekil almasý ve milletin çaðdaþ uygarlýk seviyesine en kýsa zamanda eriþebilmesi yolunda büyük inkýlâplar birbirini takibe baþladý. Bu devre esnasýnda þapka ve kýyafet inkýlâplari yapýldý. Halký uyuþukluða sevkederek her türlü hayat enerjisini yokeden tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatýldý; Þeriye ve Evkaf Vekâleti kaldirýldý. Lâik devlet prensibi kabul edilerek din ve devlet iþleri kesin olarak birbirinden ayrýldý. Hukuk alanýnda, þeriye mahkemeleri ve Mecelle kaldýrýlarak Türk Medenî Kanunu'yla beraber birçok yeni kânunlar kabul edildi. Ýlim ve kültür iþlerine büyük önem verildi; Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kurularak Türk tarihi ve Türk dili üzerinde çalýþmalar yapýldý. Medreseler kapatýlarak çaðdaþ kültürü benimseyen Cumhuriyet okullarý açýldý. Eðitim ve öðretimde, lâik ve millî bir yol takip edildi. Atatürk'ün en büyük eserlerinden biri olan harf inkýlâbý meydana geldi; Arap harfleri terk edilerek Lâtin harfleri esasýna dayanan Türk alfabesi yapýldý. Üniversite'de de büyük bir reform gerçekleþtirilerek ona çaðdaþ bir görünüm kazandýrýldý; bu arada ihtiyaç duyulan çeþitli fakülteler ve kürsüler açýldý. Uluslararasý takvim, saat ve rakamlar kabul edildi. Kadýn hukukunda reform yapýÎarak Türk kadýnýna seçme ve seçilme hakký tanýndý. Ekonomik hareketlere önem.verildi. 1923 yýlýnda Türkiye'de ilk defa olarak bir Ýktisat Kongresi toplanarak memleketin ekonomik problemleri görüþüldü. Ziraî faaliyetler geniþletildi; ticaret ve millî sanayi geliþtirildi. Saðlýk iþlerine önem verildi. Güçlü bir ordu kuruldu. Yeni Türkiye Devleti'nin temeli olan bütün bu inkýlâplara "Atatürk Ýnkýlâplarý" adý verildi. Ýnkýlâplarýn memlekette daha süratle ve daha saðlam yerleþmesi için bütün Türk halkýný içine almak üzere Cumhuriyet Halk Partisi tegkil edildi. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçýlýk, devletçilik, lâiklik ve inkýlâpçýlýk Türkiye siyasetinin ilkeleri olarak kabul edildi.

Milleti çaðdaþ uygarlýða götüren bu zorunlu gidiþ karþýsýnda, muhalefeti teþkil eden, fakat bir kolu da tutuculuða ve gericiliðe dayanan bir grup tedirgin oldu. Politik sahada da kendilerine temsilciler bulan bu grup, bütün bu gidiþten Atatürk'ü sorumlu tuttuklarý için ona birkaç suikast giriþiminde bulundularsa da muvaffak olamadýlar ve millet tarafýndan tel'in edildiler.

Mustafa Kemal, inkýlâplarýn büyük kýsmýný baþardýktan sonra Türk baðýmsýzlýk mücadelesini ve yeni Türkiye'nin kuruluþunu anlatan büyük Nutkunu yazdý. Bunu 1927 yýlýnda, Parti Kongresinde altý gün devam eden büyüleyici hitabetiyle okudu. Deðerli tahlil ve tenkitlerle dolu olan bu eser, Türk tarihinin olduðu kadar Türk edebiyatýnýn da ölmez eserleri arasýnda yer aldý.

Büyük Önder, kurtuluþtan sonra memleketi baþtan baþa dolaþarak halka inkýlâplarýn ve yeni Türk Devleti'nin ideolojisini anlattý. 1934 senesinde Meclis, özel bir kanunla kendisine "ATATÜRK" soyadýný verdi. Son senelerinde bitmeyen bir heyecanla Hatay' ýn anavatana ilhakýna galýþtý. Kendisinde mevcut karaciðer kifayetsizliði zamanla aðýrlaþtý; son günlprini hasta ve rahatsýz olarak geçirdi. 10 Kasým 1938 perþembe güxýü saat dokuzu beþ geçe Dolmabahçe Sarayý'nda hayata gözlerini kapadý. Ölümü bütün dünyada derin akisler yaptý ve büyük üzüntü yarattý.

Atatürk'ün na'þý, tahnit edilerek Dolmabahçe Sarayý salonunda özel bir katafalk'a yerleþtirildi. Türk bayraðýna sarýlý ve baþýnda silâh arkadaþlarýnýn nöbet tuttuðu mukaddes tabut, üç gün müddetle milletin ziyaretine býrakýldý. Na'þý, bilâhere 20 Kasým'da Ankara'ya getirildi. 21 Kasým'da büyük törenle Etnoðrafya müzesindeki geçici kabrine kondu. Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilciler gönderdi. Çanakkale'de ve diðer muharebelerde ona karþý savaþmýþ yabancý generaller törende bilhassa dikkati çekiyordu.10 Kasým 1953'te na'þý, Etnografya müzesinden alýnarak muhteþem bir törenle Anýtkabir'e nakledildi.

1881

Atatürk'ün Selânik'te doðumu.


1886

Atatürk'ün ilk öðrenimine baþlamasý (Kýsa bir süre mahalle mektebine devam etmiþ, daha sonra çaðdaþ eðitim yapan Þemsi Efendi Okulu'na geçerek ilkokulu burada bitirmiþtir.)


1888

Atatürk'ün babasý Ali Rýza Efendi'nin ölümü.


1893

Atatürk'ün Selânik Askerî Rüþtiyesi'ne giriþi (Atatürk kýsa bir süre Selânik Mülkiye Rüþtiyesi'ne gitmiþse de öðrenimine daha sonra Askerî Rüþtiye'de devam etmiþ ve okulu 1896 yýlýnda bitirmiþtir. Bu okulda matematik öðretmeni. Mustafa Efendi, genç öðrencisi Mustafa'nýn adýnýn sonuna "Kemal" ismini ilâve etmiþtir.) Atatürk'ün Manastýr Askerî Ýdadisi'ne giriþi ( 1899 yýlýnda bitirmiþtir) Atatürk'ün Manastýr Askerî Ýdadisi'ni bitirerek Ýstanbul'da Harp Okulu'nun piyade sýnýfýna yazýlýþý, Atatürk'ün teðmen rütbesiyle Harp Okulu'nu bitiriþi ve öðrenimine Harp Akademisi'nde devam etmesi.


11 Ocak 1905

Atatürk'ün Kurmay Yüzbaþý rütbesiyle Harp Akademisi'nden mezun oluþu.


5 Þubat 1905

Atatürk'ün -kurmaylýk stajý için- Þam'da 5. Ordu emrine atanmasý.


10 Þubat 1905

Atatürk'ün Þam'a gitmek üzere Ýstanbul'dan hareketi.


Ekim 1906

Atatürk'ün Þam'da bazý arkadaþlarý ile gizli olarak "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kuruþu.


20 Haziran 1907

Atatürk'ün kolaðasý (kýdemli yüzbaþý) oluþu.


13 Ekim 1907

Atatürk'ün Þam'dan, merkezi Manastýr' da bulunan 3. Ordu Karargâhý'na atanmasý (Bu karargâhýn Selânik'teki þubesinde çalýþtýrýlmýþtýr. )


23 Þubat1908

Atatürk'ün General Litzmann'dan çevirdiði "Takýmýn Muharebe Talimi" adlý -askerî eðitimle ilgili- kitabýn Selânik'te yayýmlanmasý.


22 Haziran 1908

Atatürk'e, 3. Ordu Kararðâhý'ndaki görevinin yanýsýra Üsküp-Selânik arasýndaki demiryolu müfettiþliði görevinin de verilmesi.


23 Temmuz 1908

Ýkinci Meþrutiyet'in ilâný.


13 Ocak 1909

Atatürk'ün Üçüncü Ordu Selânik Redif Tümeni Kurmay Baþkanlýðý'na getiriliþi.


3 Nisan1909

Ýstanbul'da Ýkinci Meþrutiyet'e karþý -avcý taburlarýnýn ayaklanmasýyla- büyük isyan çýkmasý (31 Mart Ýsyaný)


15/16 Nisan 1909

Atatürk'ün Hareket Ordusuyla beraber -bu orduriun Kurmay Baþkaný olarak- Selânik'ten Ýstanbul'a hareketi.


19 Nisan 1909

Atatürk'ün Hareket Ordusu'yla beraber Ýstanbul'a geliþi.


16 Mayýs 1909

Atatürk'ün 31 Mart olayýnýn bastýrýlmasýndan sonra tekrar Selânik'e dönüþü.


30 Aðustos 1909

Atatürk'ün -kolaðasý rütbesiyle- Cumalý Karargâhý'ndaki askerî manevra'ya katýlýþý.


8 Eylül 1909

Cumalý Karargâhý'ndaki askerî manevranýn sona eriþi ve Atatürk'ün Cumalý'den ayrýlýþý.


22 Eylül1909

Selânik'te "Ýttihat ve Terakki Büyük Kongresi"nin toplanýþý (Atatürk, bu kongrede bir konuþma yaparak ordunun siyasetten çekilmesi gereðini savunmuþtur.)


5 Kasým 1909

Atatürk'ün -Selânik Redif Tümeni Kurmay Baþkanlýðýndan- tekrar Üçüncü Ordu Karargâhý'na atanmasý.


1909

Atatürk'ün "Cumalý Ordugâhý" adlý kitabýnýn Selânik'te yayýmlanmasý (Bu küçük kitap, 30 Aðustos-8 Eylül 1909 arasýnda Cumalý Kararaâhý'nda yapýlan askerî manevra esasýnda tutulan not ve krokilerden oluþmuþtur.)


6 Eylül 1910

Atatürk'ün Ücüncü Ordu Subay Talimgâhý Komutanlýðý'na atanmasý.


Eylül 1910

Atatürk'ün orduyu temsilen, Pikardi manevralarýný izlemek amacýyla Fransa'ya gönderiliþi.


1 Kasým 1910

Atatürk'ün Ücüncü Ordu Subay Talimgâhý Komutanlýðý'ndan tekrar Üçüncü Ordu Karargâhý'na atanmasý.


15 Ocak 1911

Atatürk'ün, 5. Kolordu Karargâhý'nda, daha sonra yine Selânik'te bulunan 38. Piyade Alayý'nda görevlendirilmesi.


Mart 1911

Atatürk'ün Arnaveýtluk'ta çýkan isyaný bastýrmak üzere düzenlenen harekâtta Harbiye Nazýrý Mahmut Þevket Paþa'nýn yanýnda görev alýþý.


19 Nisan 1911

Atatürk'ün 5. Kolordu'nun Selânik-Kýlkýþ arasýnda yaptýðý manevralara -kolaðasý rütbesiyle- katýlmasý (Manevra 20 Nisan 1911 akþamý sona ermiþtir.)


14 Eylül 1911

Atatürk'ün, Selânik'te 38. Piyade Alay, Kumandanlýðý'ndaki görevinden alýnarak Ýstanbul'da Genelkurmay I. Þube'de bir göreve atanmasý.


29 Eylül 1911

Ýtalyanlarýn Trablusgarp'ta Osmanlý Devleti'ne harp ilâný


5 Ekim 1911

Ýtalyanlarýn Trablusgarp'a saldýrýya geçmesi Atatürk'ün, Trablusgarp'a gönüllü gitmek üzere -Gâzeteci Mustafa Þerif kimliði ile- bir kýsým arkadaþlarýyla beraber Ýstanbul'dan ayrýlýþý (Ýskenderiye üzerinden Trablusgarp'a geçmiþtir.)


27 Kasým 1911

Atatürk'ün binbaþýlýða terfi ediþi


8 Aralýk 1911

Atatürk ve arkadaþlarýnýn Bingazi'ye geliþi (Atatürk, burada Tobruk Bölgesi komutaný Ethem Paþa'nýn Kurmay Baþkaný olarak göreve baþlamýþtýr.)


19 Aralýk 1911

Atatürk'ün -Ethem Paþa'nýn yerine- Tobruk Bölgesi Komutanlýðý'na getiriliþi


30 Aralýk 1911

Atatürk'ün Derne'ye geliþi ve Derne doðusundaki Þark Gönüllüleri Komutanlýðý' ný üzerine alýþý.


l9ll

Atatürk'ün, "Tâbiye Tatbikat Seyahatý" adlý kitabýnýn Selânik'te yayýmlanmasý (Bu küçük kitap, 5. Kolordu'nun 19-20 Nisan 1911 günleri yaptýðý ve Atatürk'ün de kolaðasý rütbesiyle katýldýðý bir askeri tatbikatýn not ve krokilerinden oluþmuþtur.)


12 Mart 19l2

Atatürk'ün Deme Komutanlýðý'na atanmasý


1912

Karadað'ýn harp ilâný ile Balkan Harbi'nin baþlamasý


24 Ekim l912

Atatürk'ün Trablusgarp'tan Ýstanbul'a hareketi


25 Kasým 1912 Atatürk'ün Gelibolu'da bulunan Bahr-i , Sefîd (Akdeniz) Boðazý Kuvay-ý Mürettebesi Komutanlýðý Harekât Þubesi Müdürlüðü'ne atanmasý


1 Aralýk 1912

Atatürk'ün Ýstanbul'dan Bolayýr'a hareketi


1912

Atatürk'ün, General Litzmann'dan çevirdiði "Bölüðün Muharebe Talimi" adlý -askerî eðitimle ilgili- kitabýn Ýstanbul'da yayýmlanmasý


27 Ekim 1913

Atatürk'ün Sofya Ataþemiliterliðine atanmasý


20 Kasým 1913

Atatürk'ün Sofya'ya geliþi.


11 Ocak 1914

Atatürk'e, Sofya Ataþemiliterliðine ilâveten Belgrat ve Çetine Ataþemiliterliklerini de yürütme görevi verilmesi.


1 Mart 1914

Atatürk'ün yarbaylýða terfi ediþi.


Mayýs 1914

Atatürk'ün, Nuri (Conker)'in "Zâbit ve Kumandan" adlý,konferanslardan oluþan eseri üzerine, -onunla sohbet þeklinde "Zâbit ve Kumandanla Hasbihal" adlý kitabýný yazmasý (Bu kitap, bir süre gecikme ile 1918 Aralýk ayýnda Ýstanbul'da yayýmlanmýþtýr.


1 Aðustos 1914

Almanya'nýn Rusya'ya harp ilâný ile I. Dünya Savaþý'nýn baþlamasý.


29 Ekim 1914

Osmanlý. Devleti'nin, I. Dünya Savaþý'na giriþi.


20 Ocak 1915

Atatürk'ün, Tekirdað'da teþkil edilecek 19. Tümen Komutanlýðý'na atanmasý.


2 Þubat 1915

Atatürk'ün Tekirdað'a geliþi ve 19. Tüme- ni kurma çalýþmalarýna baþlamasý.


25 Þubat 1915

Tekirdað'daki 19. Tümen Komutanlýðý'nýn Maydos (Eceabat)'a nakli ve Atatürk'ün 19. Tümen Komutanlýðý üzerinde olmak üzere Maydos Bölgesi Komutaýýý olarak görevini sürdürmesi.


18 Mart 1915

Çanakkale Boðazý'ný geçmeye teþebbüs eden Ýngiliz donanmasýnýn, aðýr zayiat vererek baþan kazanamamasý.


23 Mart 1915

Gelibolu'da 5. Ordu'nun kurulmasý kararý ve komutanlýðýna Alman Generali Liman von Sanders'in atanmasý (26 Mart 1915 günü Gelibolu'ya gelmiþtir.)


18 Nisan 1915

Atatürk'ün komutasýndaki 19. Tümenin, 5. Ordu'nun genel ihtiyatýný oluþturmak üzere Bigalý'ye gönderiliþi.


25 Nisan 1915

Çanakkale'de Ýngilizlerin Seddülbahir ve Arýbumu bölgesinde çýkarma hareketine baþlamasý; Bigali'den gelen Atatürk komutasýndaki 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur ediliþi (Düþman çýkarmasý 26 ve 27 Nisan günleri de devam etmiþ; ancak Atatürk komutasýndaki askerlerimizin kahramanca savunmasý karþýsýnda baþarýsýz kalmýþtýr.)


1 Haziran 1915

Atatürk'ün albaylýða terfi ediþi.


15 Temmuz 1915

Atatürk'e Harp Madalyasý veriliþi.


6 Aðustos 1915

Düþmanýn Çanakkale'de takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruzu (Bu taarruz, 7 Aðustos 1915 günü de devam etmiþ, ancak Atatürk'ün aldýðý önlemler sayesinde geliþme imkâný bulamamýþtýr. )

Düþmanýn akþam Anafartalar bölgesine asker çýkararak bu bölgeden de ilerleme giriþimi.


8 Aðustos 1915

Atatürk'ün -General Liman von Sanders' in emri ile- "Anafartalar Grubu Komutanlýðý"na getiriliþi.


9 Aðustos 1915

Atatürk komutasýndaki kuvvetlerin, Anafartalar bölgesinde Ýngilizlere taarruzu; düþmanýn tekrar çýkarma yaptýðý kýyýlara itilmesi.


10 Aðustos 1915

Atatürk komutasýndaki kuvvetlerin, Conk· bayýrý'nda Ýngilizlere taarruzu ve düþmanýn ilerlemesine imkân verilmemesi (Bugünkü muharebeler esnasýnda Atatürk'ün kalbini hedef alan bir kurþun, göðüs cebindeki. saate çaýpýp geri döndüðünden, kendisi mutlak bir ölümden kurtuldu.)


1 Eylül 1915

Atatürk'e, Anafartalar Grubu Komutanlýðý'ndaki üstün baþanlan sebebiyle "Muharebe Gümüþ Liyakat Madalyasý" veriliþi.


10 Aralýk 1915

Atatürk'ün,"Anafartalar Grubu Komutanlýðý"ndan istifasý (Bu istifa,5.0rdu Komutaný General Limon von Sanders tarafýndan kabul edilmemiþ, kendisi izinli olarak Ýstanbul'a dönmüþtür.)


19/20 Aralýk 1915

Ýngilizlerin gece Çanakkale'yi tâhliye etmeleri.


17 Ocak 1916

Atatürk'e,"Anafartalar Grubu Komutanlýðý"ndaki üstün baþarýlarý sebebiyle "Muharebe Altýn Liyakat Madalyasý" veriliþi.


27 Ocak 1916

Atatürk'ün, karargâhý Edirne'de bulunan 16. Kolordu Komutanlýðý'na atanmasý (Edirne'deki bu kolordu, Kafkas Cephesinin önem kazanmasý üzerine bir süre sonra ayný adla Diyarbakýr'a nakledilmiþtir.)


11 Mart 1916

Atatürk'ün, Karargâhý Diyarbakýr'a nakledilmesi kararlaþtýrýlan 16. Kolordu Komutanlýðýna atanmasý (Baþkomutan Vekili Enver Paþa, bugün Atatürk'e telgraf çekerek Kolordu Karargâhýyla Resülayn (Ceylanpýnar) üzerinden hemen Diyarbakýr'a hareket etmesini istemiþtir.)


12 Mart 1916

Atatürk'ün,-16. Kolordu'nurý Edirne'den Diyarbakýr'a kaydýrýlmasý üzerine- Edirne'den Ýstanbul'a hareketi.


16 Mart 1916

Atatürk'ün, Diyarbakýr'daki görevine gitmek üzere Ýstanbul'dan ayrýlýþý.


26 Mart 1916

Atatürk'ün Diyarbakýr'a gelerek 16. Kolordunun komutasýný üzerine almasý.


1 Nisan 1916

Atatürk'ün mirliva (tuðgeneral)'lýða terfi ediþi.


Haziran 1916

16. Kolordu Karargâhý'nýn Diyarbakýr'dan Silvan'a nakledilmesi.


3 Aðustos 1916

Atatürk komutasýndaki kuvvetlerin Bitlis ve Muþ yönünde taarruza geçiþi.


8 Aðustos 1916

Atatürk komutasýndaki kuvvetlerin sabah Muþ'u, akþam Bitlis'i düþman iþgalinden kurtarýþý.


13 Aralýk 1916

Atatürk'ün, -Ahmet Ýzzet Paþa'nýn izinli olarak kýsa bir süre Ýstanbul'a gitmesi üzerine - vekâleten karargâhý Diyarbakýr'da bulunan 2. Ordu Komutanlýðý'na atanmasý.


16 Aralýk 1916

Atatürk'ün, Silvan'dan hareketle Sekerat' ta 2. Ordu Karargâhý`na gelerek Komutan Vekilliði görevini üzerine alýþý.


3 Ocak 1917

Atatürk'ün, -Ahmet Ýzzet Paþa'nýn izinden dönüþü üzerine- Sekerat'ta 2. Ordu Komutan Vekilliði'nden aynlarak Silvan'a dönüþü.


14 Þubat 1917

Atatürk'ün Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlýðý'na atanmasý.


21 Þubat 1917

Atatürk'ün Þam'a gitmek üzere Diyarbakýr'dan ayrýlýþý.


5 Mart l917

Atatürk'ün Þam'a geliþi ve Sina Cephesini teftiþi.


5 Mart 19l7

Atatürk'ün Diyarbakýr'daki 2. Ordu'ya vekâleten Komutan atanmasý.


11 Mart 1917

Atatürk'ün 2. Ordu Komutan Vekili olarak Þam'dan Diyarbakýr'a donüþü


16 Mart 1917

Atatürk'ün 2. Orduya asaleten komutan atanmasý


14 Mayýs 1917

Atatürk'ün Muþ'un ikici defa düþman iþgalinden kurtarýþý (Muþ, 8 Aðustos 1916 da kurtarýlmýþ ise de 25 Aðustos 1916 da tekrar Ruslarýn eline düþmüþtü.)


5 Temmuz 1917

Atatürk'ün, General Falkenhein'in komutasýndaki Yýldýrým Ordularý Grubu Komutanlýðý'na baðlý olarak Halep'te oluþturulmasý kararlagtýrýlan Yedinci Ordu Komutanlýðý'na atanmasý.


Temmuz 1917

Atatürk'ün Diyarbakýr'dan Ýstanbul'a hareketi (7.0rdu Karargâhý'ný oluþturmak üzere Baþkomutan Vekili Enver Paþa tarafýndan Ýstanbul'a çaðrýlmýþtýr.)


Temmuz 1917

Atatürk'ün Diyarbakýr'dan Ýstanbul'a geliþi


15 Aðustos 1917

Atatürk'ün Ýstanbul'dan Halep'e hareketi (7.0rdu Karargâhý Halep'in Aziziye mevkiinde idi.)


20 Eylül 1917

Atatürk'ün, Halep'ten -genel durum deðerlendirmesi ve General Falkenhein ile anlaþmazlýðýna dair- Sadrazam ve Dahiliye Nazýrý Talât Paþa ile Baþkomutan Vekili ve Harbiye Nazýrý Enver Paþa'ya raporu


Ekim Baþý l917

Atatürk'ün, -Yýldýrým Ordularý Komutaný General Falkenhein'le anlaþmazlýk sonucu- Yedinci Ordu Komutanlýðý'ndan istifa ediþi


9 Ekim 1917

Atatürk'ün tekrar Diyarbakýr'da bulunan 2. Ordu Komutanlýðý'na atanmasý (Atatürk, bu atamayý kabul etmediðinden iþlem yürürlülük kazanmamýþ, kendisi 2. Ordu Komutaný sýfatiyle izinli sayýlarak Halep'ten Ýstanbul'a gelmiþtir.)


Ekim Sonu 1917

Atatürk'ün, Halep'ten Ýstanbul'a dönüþü (9 ay kadar Ýstanbul'da kalmýþtýr.)


7 Kasým 1917

Atatürk'ün, Ýstanbul'da Genel Karargâhta görevlendirilmesi


15 Aralýk 1917

Atatürk'ün, Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya gitmek üzere Ýstanbul'dan ayrýlýþý


4 Ocak l918

Atatürk'ün Almanya seyahatinden Ýstanbul'a dönüþü


13 Mayýs l9l8

Atatürk'ün, böbrek rahatsýzlýðý sebebiyle tedavi için Ýstanbul'dan Viyana'ya hareketi (Viyana ve Karlsbat'ta 2,5 ay kadar tedavi görmüþtür.)


4 Aðustos 19l8

Atatürk'ün Viyana'dan Ýstanbul'a dönüþü


7 Aðustos l918

Atatürk'ün, General Falkenhein'in yerine Yýldýrým Ordularý Grubu Komutanlýðý'na getirilmiþ olan General Liman von Sanders'in emrindeki 7. Ordu'ya tekrar komutan atanmasý


15 Aðustos l918

Atatürk'ün, ikinci defa atandýðý 7. Ordu Komutanlýðý görevine baþlamak üzere Ýstanbul'dan Halep'e geliþi (Halep'te bir gün kaldýktan sonra 7. Ordu Karargâhý'nýn bulunduðu Nablus'a gitmiþtir. )


19 Eylül 1918

Ýngilizlerin Halep Cephesi'nde büyük kuvvetlerle taarruza baþlamasý (Bu Ýngiliz taarruzu karþýsýnda 8. Ordu Cephesi'nin yarýlmasý üzerine 4 ve 7. Ordular da çekilme mecburiyetinde kalmýþlardý. Atatürk komutasýndaki 7. Ordu birlikleri düzenini ve savaþ kudretini bozmadan Riyad'a, oradan da Halep'e çekildi.)


26 Ekim l9l8

Atatürk komutasýndaki 7. Ordu kuvvetlerinin tekrar taarruza geçen düþman kuvvetlerini Halep'in kuzeyinde durdurmasý ve düþmanýn bu hattý geçmesine imkân verilmemesi


30 Ekim 1918

Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasý


31 Ekim 1918

Atatürk'ün -7.0rdu Komutanlýðý da üzerinde kalmak üzere- Yýldýrým Ordularý Grubu Komutanlýðý'na atanmasý ve Katma'dan Adana'ya gelerek General Liman von Sanders'den komutanlýk görevini devralmasý


7 Kasým 1918

Yýldýrým Ordularý Grubu ve 7.0rdu Komutanlýklarýnýn kaldýrýlmasý ve Atatürk'ün Ordu Kumandaný sýfatiyle Harbiye Nezareti emrine verilmesi


10 Kasým 1918

Atatürk'ün Adana'dan trenle Ýstanbul'a hareketi


13 Kasým 1918

Atatürk'ün, Adana'dan Ýstanbul'a geliþi


Aralýk 1918: Atatürk'ün,-1914 yýlý Mayýsýnda yazdýðý- "Zâbit ve Kumandan Ýle Hasbihal" adlý kitabýnýn Ýstanbul'da yayýmlanmasý


30 Nisan 1919

Atatürk'ün 9.0rdu Kýtaatý Müfettiþliði'ne atanmasý


16 Mayýs 1919

Atatürk'ün Anadolu'ya geçmek üzere Bandýrma Vapuru i1e Ýstanbul'dan ayrýlýsý

l9 Mayýs 19l9

Atatürk'ün sabah Samsun'a çýkýþý.


22 Mayýs l919

Atatürk'ün Samsun'dan Sadarete raporu:".... Millet yekvücut olup hakimiyet esasýný, Türklük duygusunu hedef kabul etmiþtir."

2l Haziran 1919

Atatürk'ün Ýstanbul'da bulunan bazý tanýnmýþ kimselere Amasya'dan mektup göndererek Millî Mücadele'ye davet etmesi:"Artýk Ýstanbul Anadolu'ya hâkim deðil, tâbi olmak mecburiyetindedir." "Size teveccüh eden fedakârlýk pek büyüktür" "Millî gaye elde edilinceye kadar âcizleri Anadolu'dan ve milletin sinesinden ayrýlmayacaðým ve bu noktada nihayete kadar bir millet ferdi gibi çalýþacaðýmý millete karþý mukaddesatým namýna söz verdim ve hiç bir kuvvet bu millî karara mâni olamayacaktýr."


22 Haziran 1919

Atatürk'ün Amasya'dan Anadolu'da mülkî ve askerî makamlara genelgesi: "Vatanýn tamamiyeti, milletin baðýmsýzlýðý tehlikededir. Milletin baðýmsýzlýðýný yine milletin azim ve kararý kurtaracaktýr."


3 Temmuz 1919

Atatürk'ün Erzurum'a geliþi, halk ve asker tarafýndan sevgi gösterileriyle karþýlanýþý.


8/9 Temmuz 1919

Atatürk'ün resmî vazifesiyle beraber askerlik mesleðinden istifasý.


9 Temmuz 1919

Atatürk'ün resmî vazifesiyle beraber askerlik mesleðinden istifasýný ordu'ya, vilâyetlere ve millete duyurmasý: "... Bundan sonra mukaddes millî gayemiz için her türlü fedakârlýklâ çalýþmak üzere sine-i millette bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduðumu tamimen arz ve ilân eylerim.


14 Temmuz 1919

Atatürk'ün askerlikten istifasý ve Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin baþýna geçiþinin Erzurum'da yayýmlanan Albayrak Gazetesinde halka ilâný: "... Mustafa Kemal Paþa Hazretlerinin istifanamesi bir azim ve iman vesikasýdýr. Millette, henüz eski kanýn sönmemiþ olduðunu gösterir muazzam delildir. Anafartalar'da, millî þerefi, tarihin bugünkü nesilden beklemekte olduðu mukaddes vazifeyi yükselten ve yücelten bu muhterem Kumandaný bugünde Millî Mücadele'nin baþýnda görmek mesut bir görüntüdür."


23 Temmuz 1919

Erzurum Kongresi'nin açýlýþý ve Atatürk'ün Kongre'ye Baþkan seçilmesi (Kongre 7 Aðustos 1919'da son bulmuþtur.)


7 Aðustos 1919

Erzurum Kongresi'nin Heyet-i Temsiliye seçimini takiben Atatürk'ün kýsa bir konuþmasýyla son bulmasý: "Milletimizin kurtuluþ ümidi ile çýrpýndýðý en heyecanlý bir zamanda fedakâr muhterem heyetiniz her türlü eziyetlere katlanarak burada, Erzurum'da toplandý. Hassas ve necip bir ruh ve pek saðlam bir iman ile vatan ve milletimizin kurtuluþuna ait esaslý kararlar aldý. Bilhassa bütün cihana karþý milletimizin mevcudiyetini ve birliðini gösterdi. Tarih bu kongremizi þüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir." Atâtürk'ün Heyet-i Temsiliye Reisliði'ne seçilmesi.


9 Aðustos 1919

Atatürk,ün, askerlik mesleðinden ihracýna, haiz nlduðu niþanlarýn alýnmasýna ve fahrî yaverlik rütbesinin kaldýrýlmasýna dair irade-i seniye çýkmasý.


2 Eylül l919

Atatürk'ün Sivas'a geliþi, büyük tezahüratla karþýlanmasý.


4 Eylül l9l9

Sivas Kongresi'nin açýlýþý ve Atatürk'ün Kongre'ye Baþkan seçilmesi. (Kongre 11 Eylül 1919'da son bulmuþtur.)


11 Eylül 1919

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin resmen kuruluþu.


7 Ekim 1919

Atatürk'ün -Heyet-i Temsiliye adýna millete beyannamesi: "En aðýr tarihî þartlar altýnda bile millî vakarýndan ve herkesin hukukuna riayetteki mazisinden gelen hasletlerinden zerre kadar ayrýlmamýþ olan milletimizin bundan sonra da ayný tarz ve harekette sabit kalacaðýndan ve bu suretle bu mübarek topraklara sahip olmaktaki liyakat-i medeniyesini bütün cihana tasdik ettireceðinde þüphe yoktur."


20 Ekim 1919

Atatürk'ün, Rauf ve Bekir Sami Beylerle beraber Amasya'da Ýstanbul Hükûmeti'nin Bahriye Nazýrý Salih Paþa ile görüþmelere baþlamasý (Amasya Mülâkatý).


7 Kasým 19l9

Atatürk'ün Ýstanbul'da toplanmasý kararlaþtýrýlan Meclis-i Mebusan'a Erzurum'dan milletvekili seçilmesi.


27 Aralýk 1919

Atatürk'ün Ankara'ya geliþi ve büyük törenle karþýlanmasý. (Atatürk þehre girdikten sonra Vali odasýnda bir müddet istirahat ederek çay içmiþler, daha sonra Kolordu'yu ziyaretle buradan kendisine ve arkadaþlarýna tahsis edilen Ziraat Mektebi'ne gelmiþlerdir.).Atatürk'ün bütün teþkilâta, Ankara'ya geldiðini ve Heyet-i Temsiliye Merkezi'nin Ankara olduðunu bildiren telgrafý.


12 Ocak 1920

Ýstanbul'da son "Osmanlý Meclis-i Mebusaný"nýn açýlmasý (Ýstanbul'un iþgali üzerine 18 Mart 1920 günü son toplantýsýný yaparak çalýþmalarýna ara verme kararý almýþ, 11 Nisan 1920'de Padiþah iradesi feshedilmiþtir. )


28 Ocak 1920

Osmanlý Meclis-i Mebusaný'nýn gizli toplantýsýnda Misak-ý Millî'nin kabulü.


17 Þubat 1920

Osmanlý Meclis-i Mebusaný'nda Misak-ý Millî'nin yabancý parlamentolara ve basýna bildirilme kararý.


16 Mart 1920

Ýtilâf Devletleri tarafýndan Ýstanbul'un fiilen iþgali.Atatürk'ün Ýstanbul'un iþgali nedeniyle millete beyannamesi: ".... Bugün, Ýstanbul'u zorla iþgal etmek suretiyle Osmanlý Devleti'nin yediyüz senelik hayat ve hâkimiyetine son verildi. Yani bugün Türk milleti, medenî kabiliyetinin, hayat ve istiklâl hakkýnýn ve bütün istikbalinin müdafaasýna davet edildi."


19 Mart 1920

Atatürk'ün Ankara'da bir Meclis toplanmasý yolunda acele seçim yapýlmasý için vilâyetlere, livalara ve kolordu komutanlarýna genelgesi: "Ankara'da fevkalâde yetkiye malik bir Meclis, millet iþlerini yönetmek ve denetlemek üzere toplanacaktýr."


10 Nisan 1920

Þeyhülislâm Dürrizade Abdullah'ýn Anadolu'daki millî kuvvetleri kâfir ilân eden ve katlinin gerekli olacaðýný (!) bildiren fetvasý.


16 Nisan 1920

Ankara Müftüsü Rýfat Efendi'nin, Þeyhülislâm Dürrizade Abdullah'ýn fetvasýnýn dinen geçerli olamayacaðýný ilân eden fetvasý.


23 Nisan 1920

Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açýlmasý.


24 Nisan 1920

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi Baþkanlýðý'na seçilmesi ve teþekkür konuþmasý: ". .. Gerek askerî gerekse siyasî hayatýmýn bütün dönem ve safhalarýný iþgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralým, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanýn muhtaç olduðu gayelere yürümek olmuþtur."


11 Mayýs 1920

Atatürk'ün Ýstanbul'da Divan-ý Harp tarafýndan idama mahkûm edilmesi.


24 Mayýs 1920

Atatürk hakkýnda 11 Mayýs 1920 tarihli idam kararýnýn Padiþah tarafýndan tasdiki.


8 Temmuz 1920

Atatürk'ün Meclis'te konuþmasý: "Efendiler; memleketimizin ellide biri deðil heyet-i umumiyesi tahrip edilse, heyet-i umumiyesi ateþler içinde býrakýlsa, biz bu topraklarýn üstünde bir tepeye çýkacaðýz ve oradan müdafaa ile meþgul olacaðýz!"


10 Aðustos 1920

Ýstanbul Hükûmeti ile Ýtilâf Devletleri arasýnda "Sevr Antlaþmasý"nýn imzalanmasý.


2/3 Aralýk 1920

Ermenilerle "Gümrü Antlaþmasý"nýn imzalanmasý.


5 Aralýk 1920

Atatürk'ün Bilecik'te Ahmet Ýzzet Paþa baþkanlýðýndaki Ýstanbul Heyeti ile görüþmesi (Bilecik mülâkatý)


10 Ocak 1921

Birinci Ýnönü Zaferi


ll Ocak 1921

Atatürk'ün I. Ýnönü Zaferi münasebetiyle Batý Cephesi Komutaný Ýsmet (Ýnönü) Bey'e tebrik telgrafý: "... Bu muvaffakiyetin mukaddes topraklarýmýzý düþman istilâsýndan kâmilen kurtaracak olan kesin zafere bir hayýrlý baþlangýç olmasýný Allah'tan diler ve bu tebrikâtýn umum Batý Ordusu er ve subaylarýna iletilmesini rica ederim."


1 Nisan 1921

Ýkinci Ýnönü Zaferi.Atatürk'ün Batý Cephesi Komutaný Ýsmet Paþa'ya cevap telgrafý: ". Siz orada yalnýz düþmaný deðil, milletin ters talihini de yendiniz. Ýstilâ altýndaki bedbaht topraklarýmýzla beraber bütün vatan, bugün en uzak köþelerine kadar zaferinizi kutluyor.Düþmanýn istilâ hýrsý, azim ve hamiyetinizin yalçýn kayalarýna baþýný çarparak hurdahaþ oldu!"


10 Mayýs l921

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu" Baþkaný oluþu.


16 Temmuz 1921

Atatürk'ün Ankara'da toplanan ve 21 Temmuz 1921'e kadar çalýþmalarýna devam eden Maarif Kongresi'ni açýþ konuþmasý: ". . Çocuklarýmýz ve gençlerimiz yetiþtirilirken onlara bilhassa meycudiyeti ile, hakký ile, birliði ile çeliþen bilûmum yabancý unsurlarla mücadele lüzumunu ve milli düþünceleri tam bir imanla her mukabil fikre karþý þiddetle ve fedakârâne müdafaa zarureti telkin edilmelidir."


18 Temmuz 1921

Atatürk'ün Ankara'dan, Karacahisar'daki Batý Cephesi Karargâhý'na geliþi.Atatürk'ün Batý Cephesi Karargâhý'nda Ýsmet Paþa'ya direktifi: "Orduyu; Eskiþehir'in kuzey ve güneyinde topladýktan sonra, düþman ordusuyla araya büyük bir mesafe koymak lâzýmdýr ki, ordunun tanzim, tensik ve takviyesi mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya doðusuna kadar çekilmek caizdir."


5 Aðustos 1921

Atatürk'e geniþ yetkiler ve üç ay süre ile Baþkomutanlýk tevcih eden Kanunun kabulü. : Atatürk'ün Baþkomutan oluþundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuþmasý: "... Efendiler, zavallý milletimizi esir etmek isteyen düþmanlarý, Allah'ýn yardýmýyýa behemehal maðlup edeceðimize dair olan emniyet ve itimadým bir dakika olsun sarsýlmamýþtýr. Bu dakikada bu kesin inaneýmý yüksek heyetinize karþý, bütün millete karþý ve bütün âleme karþý ilân ederim."


23 Aðustos 1921

Yunan Ordusu'nun taarruzu ve Sakarya Meydan Muharebesi'nin baþlamasý (22 gün 22 gece devam etmiþtir.)


26 Aðustos 1921

Baþkomutan Atatürk'ün emri: "Hatt-ý müdafaa yoktur, sath-ý müdafaa vardýr. O satýh bütün vatandýr. Vatanýn her karýþ topraðý, vatandaþýn kanýyla ýslanmadýkça terk olunamaz.


13 Eylül 1921

Sakarya Meydan Muharebesi'nin sonuçlanmasý ve düþmanýn Sakarya nehrinin doðusunda imha ile zaferin kazanýlmasý.


19 Eylül 1921

Baþkomutan Atatürk'ün "Sâkarya Muharebesi" hakkýnda Büyük Millet Meclisi'nde konuþmasý: "Efendiler! Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusunun Sakarya'da kazanmýþ olduðu meydan muharebesi pek büyük bir meydan muharebesidir.Harb tarihinde misli belki olmayan bir meydan muharebesidir." Baþkomutan Atatürk'e Büyük Millet Meclisi tarafýndan kanunla Müþir (Mareþal) rütbesi ve "Gazi" unvaný veriliþi.


13 Ekim 1921

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Kafkas Cumhuriyetleri (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan) arasýnda "Kars Antlaþmasý"nýn imzalanmasý.


20 Ekim 1921

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Fransa Hükûmeti. arasýnda "Ankara Antlaþmasý"nýn imzalanmasý.


31 Ekim 1921

"Atatürk'ün Baþkomutanlýk süresinin 5 Kasým 1921'den itibaren 3 ay daha uzatýlmasýna dair Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü."


14 Ocak 1922

Atatürk'ün annesi Zübeyde Haným'ýn ölümü.


4 Þubat 1922

Atatürk'ün Baþkomutanlýk süresinin 5 Þubat 1922 tarihinden itibaren ikinci defa üç ay uzatýlmasýna dair Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü..


1 Mart 1922

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisini açýþ konuþmasý: ". . Efendiler! Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Türkiye ve Türkiye halkýnýn beka ve istiklâlini temine çalýþýyor. Çünkü Türkiye'nin asýl sahibi, meþru ve gerçek sahibi olan Türkiye halkýnýn kat'i arzu ve iradesi bu yoldadýr."


6 Mayýs 1922

Atatürk'ün Baþkomutanlýk süresinin 5 Mayýs 1922 tarihinden itibaren üçüncü defa üç ay uzatýlmasý hakkýnda Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü.


26 Aðustos 1922

Büyük Taarruz'un, Kocatepe'den sabah saat 5.30'da topçularýmýzýn ateþiyle baþlamasý.


30 Aðustos 1922

Yunan ordusunun tamamen sarýlmasý ve imha edilmesi suretiyle "Dumlupýnar (Baþkomutan) Meydan Muharebesi"nin kazanýlmasý.


1 Eylül 1922

Baþkomutan Atatürk'ün orduya beyannamesi: ".... Bütün arkadaþlarýmýn Anadolu'da daha baþka meydan muharebeleri verileceðini gözönüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikrî güçlerini ve kahramanlýk ve vatanseverlik kaynaklarýný yarýþýrcasýna göstermeye devam etmesini isterim.Ordular; Ýlk Hedefiniz Akdenizdir, Ýleri!"


9 Eylül 1922

Baþkomutan Atatürk'ün kuvvetlerimizin Ýzmir'e giriþ haberi üzerine ordulara mesajý: "Ýlk verdiðim Akdeniz hedefine varmakta ordularýn gösterdiði gayret ve fedâkarlýðý hürmet ve takdirle anarým."


10 Eylül 1922

Atatürk'ün Büyük Zaferi takiben Ýzmir'e geliþi.


4 Ekim 1922

Baþkomutan Atatürk'ün 26 Aðustos Taarruzu, 30 Aðustos ve 9 Eylül Zaferleri hakkýnda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde uzun beyanatý: "... Bu Anadolu Zaferi tarih arasýnda bir millet tarafýndan tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar kaadir ve ne zinde bir kuvvet olduðunun en güzel misali olarak kalacaktýr."


11 Ekim 1922

Mudanya Mütarekesi'nin imzalanmasý.


1 Kasým 1922

Hilâfet ve Saltanat'ýn birbirinden ayrýlarak Saltanat'ýn kaldýrýlmasý kararý.


29 Ocak 1923

Atatürk'ün Ýzmir'de Lâtife (Uþaklýgil) Haným'la evleniþi (5 Aðustos 1925'de ayrýlmýþtir. )


1 Mart 1923

Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: " .. Misak-ý Millî, vatanýn haricî düþman karþýsýndaki vaziyet ve mevkiini tesbit eden miýkaddes bir kural olduðu gibi 1 Kasým 1922 kararý da milletimiz için dahilî ve daimî bir düþman olan ferdî saltanata ve onun temsil ettiði meþum bir idare þekline tevcih edilmiþ mukaddes bir silâhtýr."


8 Nisan 1923

Atatürk'ün, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Baþkaný olarak milletvekili seçimi münasebetiyle millete, 9 umdeyi içine alan beyannamesi.


24 Temmuz 1923

Lozan Antlaþmasý'nýn imzalanmasý (Atatürk der ki: "Lozan Barýþ Antlaþmasý'nýn ihtiva ettiði esaslarý, diðer barýþ teklifleriyle daha fazla mukayeseye mahal olmadýðý fikrindeyim. Bu antlaþma, Türk milleti aleyhine, asýrlardan beri hazýrlanmýþ ve Sevr Antlaþmasý'yla ikmal edildiði zannedilmiþ, büyük bir suikastin yýkýlýþýný ifade eder bir vesikadýr. Osmanlý Devrine ait tarihte örneði bulunmayan bir siyasî zafer eseridir.") Atatürk'ün, Lozan Antlaþmasý'nýn imzalanmasý üzerine Ýsmet Paþa'ya tebrik telgrafý: "Memlekete bir dizi faydalý hizmetlerden ibaret olan ömrünüzü bu defa da tarihî bir muvaffakiyetle taçlandýrdýnýz."


l3 Aðustos 1923

Atatürk'ün tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi Baþkanlýðý'na seçilmesî.Atatürk'ün, Ýkinci Devre Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "...Memleketimizi mâmur ve halkýmýzý mesut ve müreffeh edeceðiz. Ümidimiz, azmimiz ve bilhassa milletimizin ve Meclis-i Alinizin göstereceði vahdet ve tesanüt ilerleme ve uygarlýk yolundaki çalýþmamýzda elbette muvaffakiyetin kefili olacaktýr.


11 Eylül 1923

"Halk Fýrkasý"nýn kuruluþu ve Atatürk'ün Halk Fýrkasý Genel Baþkanlýðý'na seçilmesi.


10 Ekim 1923

Ankara'nýn baþkent oluþu.


29 Ekim 1923

Cumhuriyetin ilâný ve Atatürk'ün Cumhurbaþkanlýðý'na seçilmesi.


30 Ekim 1923

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kabinesi'nin Ýsmet Paþa tarafýndan kurulmasý.


21 Kasým 1923

Atatürk'e Türkiye Büyük Millet Meclisi kararý ile yeþil-kýrmýzý þeritli Ýstiklâl Madalyasý verilmesi.


1 Mart 1924

Cumhurbaþkaný Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "Ýslâm dinini, asýrlardan beri alýþýlageldiði veçhile bir siyaset vasýtasý mevkiinden uzaklaþtýrmak ve yüceltmek gerekli olduðu gerçeðini görüyoruz. Mukaddes ve tanrýsal inançlarýmýzý ve vicdanî deðerlerimizi, karanlýk ve kararsýz olan ve, her türlü menfaat ve ihtiraslara görünüþ sahnesi olan siyasiyattan ve siyasetin bütün kýsýmlarýndan bir an evvel ve katî þekilde kurtarmak milietin dünyevî ve uhrevî saadetinin emrettiði bir zarurettir. Ancak bu suretle Ýslâm dininin yüksekliði belirir."


3 Mart 1924

Tevhid-i Tedrisat (Öðretimin Birleþtirilmesi) Kanunu'nun kabulü. Hilâfetin kaldýrýlmasý.


30 Aðustos 1924

Atatürk'ün Dumlupýnar'da "Meçhul Asker Abidesi"nin temelini atmasý ve törende konuþmasý: " ... Hiç þüphe etmemelidir ki yeni Türk Devleti'nin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada saðlamlaþtýrýldý.Ebedî hayatý burada taçlandýrýldý. . . Bu âbide Türk vatanýna göz dikeceklere, Türkün 30 Aðustos günündeki ateþini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki þiddeti hatýrlatacaktýr."


1 Kasým 1924

Cumhurbaþkaný Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "Hiç þüphe etmemelidir ki, Anadolu ortasýnda sür'atle meydana getirilecek yeni ve mamur bir Ankara, asýrlarca ihmal edilen Türk vataný için baþlýbaþýna bir medeniyet merkezi, Türk Devleti için pek mühim bir dayanak olacaktýr."


17 Kasým 1924

Terakkiperver Cýýmhuriyet Fýrkasý'nýn kuruluþu (2 Haziran 1925'de Bakanlar Kurulu kararý ile feshedilmiþtir.)


17 Þubat 1925

Âþar'ýn kaldýrýlmasýna dair Kanun'un kabulü.


5 Aðustos 1925

Atatürk'ün, Lâtife (Uþaklýgil) Haným'dan ayrýlýþý.


23 Aðustos 1925

Atatürk'ün Kastamonu'ya geliþi.


27 Aðustos 1925

Atatürk'ün Ýnebolu'da elinde panama þapkasý ile "ünlü þapka nutku"nu söylemesi:". . Bunu açýk söylemek isterim. Bu serpuþun ismine þapka denir. Ýþte þapkamýz"


1 Kasým 1925

Cumhurbaþkaný Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: " Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve ahlakiyle donanmýþ basýnýný yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiþtirir."


5 Kasým 1925

Ankara Hukuk Fakültesi'nin açýlýþý ve Atatürk'ün konusmasý: " Cumhuriyetin güç ve dayanaðý olacak bu büyük müessesenin açýlýþýnda hissettiðim saadeti hiçbir teþebbüste duymadým ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum."


25 Kasým 1925

Þapkâ giyilmesi hakkýnda Kanun'un kabulü.


30 Kasým 1925

Tekke ve za'viyeler ile türbelerin kapatýlmasýna ve türbedarlýklar ile bir takým ünvanlarýn kaldýrýlmasýna dair Kanun'un kabulü.


26 Aralýk 1925

Milletlerarasý saat ve takvim hakkýndaki Kanunlarýn kabulü.


17 Þubat 1916

Türk Medenî Kanun'un kabulü.


22 Nisan 1926

Borçlar Kanunu'nun kabulü.


29 Mayýs 1926

Türk Ticaret Kanunu'nun kabulü.


14 Haziran 1926

Atatürk'e Ýzmir'de hazýrlanan suikast giriþiminin meydana çýkarýlmasý.


18 Haziran 1926

Atatürk'ün Ýzmir suikast giriþimi hakkýnda Anadolu Ajansýna demeci: ". . Alçak teþebbüs benim þahsýmdan ziyade mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat ettiði yüksek prensiplerimize müteveccih bulunduðuna þüphe yoktur.. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktýr, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktýr."


1 Kasým 1926

Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: ".... Bu büyük millet, arzu ve istidadýnýn yöneldiði istikametleri görmeye çalýþan ve görebilen evlâdýný daima takdir ve himaye etmiþtir."


30 Haziran 1927

Atatürk'ün askerlikten emekliye ayrýlýþý.


1 Temmuz 1927

Atatürk'ün, Kurtuluþ'tan sonra Ýstanbul'a ilk geliþi ve coþkun þekilde karþýlanýþý.


15 Ekim 1927

Cumhuriyet Halk Partisi "II. Büyük Kongresi"nin Ankara'da toplanmasý ve Atatürk'ün 36 saat 33 dakika süren Büyük Nutku'nu okumaya baþlamasý:


20 Ekim 1927

Atatürk'ün Parti Kongresi'nde okuduðu Büyük Nutku'nu bitiriþi: ". . Bugün ulaþtýðýmýz netice, asýrlardan beri çekilen millî felâketlerin doðurduðu uyanýklýðýn ve bu aziz vatanýn her köþesini sulayan kanlarýn karþýlýðýdýr. Bu neticeyi. Türk gençliðine emanet ediyorum. Ey Türk gençliði! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. . . Muhtaç olduðun kudret damarlarýndaki asîl kanda mevcuttur!"


1 Kasým 1927

Atatürk'ün ikinci defa Cumhurbaþkanlýðýna seçilmesi. Cumhurbaþkaný Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde açýþ konuþmasý: "...Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin asýrlar süren arayýþlarýnýn özü ve onun bizzat kendisini idare etmek þuurunun canlý timsalidir. Türk milleti, mukadderatýný Büyük Millet Meclisi'nin kifayetli ve vatanperver eline býraktýðý günden itibaren karanlýklarý sýyýrýp kaldýrmýþ ve ümitleri boðan felâketlerden milletin gözlerini kamaþtýran güneþler ve zaferler çýkarmýþtýr."


10 Nisan 1928

Lâikliðe giden önemli Anayasa deðiþikliklerinin yapýlmasý (Bu deðiþikliklerle, Anayasanýn ikinci maddesindeki "Türkiye Devleti'nin dini, din-i Ýslâmdýr" fýkrasý ile 26. maddede mevcut "ahkâm-ý þeriye'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafýndan yürütüleceðini" belirten cümle kaldýrýlmýþ, ayrýca milletvekillerinin ve Cumhurbaþkanýnýn yaptýklarý yeminler de deðiþtirilerek namus üzerine ant içilmesi þekli kabul edilmiþtir.)


20 Mayýs 1928

Milletlerarasý rakamlarýn kabulüne dair Kanun.


10 Aðustos 1928

Atatürk'ün, Ýstanbul Sarayburnu Parkýnda yeni harfler hakkýnda konuþmasý: "..Bizim ahenktar, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asýrlardan beri kafalarýmýzý demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaþýlmayan ve anlayamadýðýmýz iþaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindesiniz."


1 Kasým 1928

Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkýnda Kanun'un kabulü.


1 Kasým 1928

Cumhurbaþkaný Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "Büyük Millet Meclisi'nin kararýyla Türk harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanmasý, bu memleketin yükselme mücadelesinde baþlý baþýna bir geçit olacaktýr."


8 Kasým 1928

Atatürk'ün Millet Mektepleri'nin Genel Baþkanlýðý'ný ve Baþöðretmenliði'ni kabul etmeleri.


1 Ocak 1929

Yeni harfleri ve bu harflerle yazýyý halka öðretmek üzere "Millet Mektepleri"nin açýlmasý.


1 Kasým 1929

Cumhurbaþkaný Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: ". . Meclisimizin en büyük eseri olan Türk harfleri, memleketin umumî hayatýna tamamen tatbik olunmuþtur. ÝIk müþkülat, milletin. ülkü kuvveti ve uygarlýða olan sevgisi sayesinde kolaylýkla yenilmiþtir."


3 Nisan 1930

Türk kadýnlarýna seçme ve seçilme hakký tanýyan yeni Belediye Kanunu'nun kabulü.


11 Aðustos 1930

Atatürk'ün yeni bir parti kurulmasý isteði hakkýnda Fethi (Okyar) Bey'in mektubuna cevabý: "Görüyorum ki lâik cumhuriyet esasýnda beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta bir taraflý olarak daima aradýðým ve arayacaðým temel budur. Binaenaleyh Büyük Meclis'te ayný temele istinat eden yeni bir partinin fâaliyete geçerek millet iþlerini serbest tartýþmasýný, Cumhuriyetin esaslarýndan sayarým."


12 Aðustos 1920

Fethi (Okyar) baþkanlýðýnda "Serbest Cumhuriyet Fýrkasý"nýn kuruluþu (Parti, 17 Kasým 1930'da kendisini feshetmiþtir.)


1 Kasým 1930

Cumhurbaþkaný Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: ".... Geçen senenin önemli olaylarýndan biri de Sivas'a demiryolunun ulaþmasýdýr. Bu kadar müþkülât içinde vataný bir misli daha geniþletmeye ve kuvvetlendirmeye medar olan bu eserin gelecek Türk milleti tarafýndan þükranla yâdolunacaðýna eminim. "


28 Aralýk 1930

Kubilây'ýn þehit düþmesi nedeniyle Atatürk'ün, orduya baþsaðlýðý mektubu: ".... Büyük ordunun kahraman genç subayý ve Cumhuriyetin mefkûreci öðretmen heyetinin kýymetli uzvu Kubilây'ýn temiz kaný ile Cumhuriyet hayatiyetini tazelemiþ ve kuvvetlendirmiþ olacaktýr."


12 Nisan 1931

Atatürk'ün direktifiyle "Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti"nin kuruluþu (Daha sonra "Türk Tarih Kurumu" adýný almýþtýr.)


4 Mayýs 1931

Atatürk'ün üçüncü defa Cumhurbaþkanlýðýna seçilmesi.


10 Mayýs 1931

Cumhuriyet Halk Partisi Üçüncü Büyük Kongresi'nin toplanýþý ve Atatürk'ün konuþmasý: "... Millet için ve milletçe yapýlan iþlerin hâtýrasý her türlü hâtýralarýn üstünde tutulmazsa millî tarih kavramýnýn kýymetini takdir etmek mümkün olamaz."


1 Kasým 193l

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: ". . Türkiye'nin güvenliðini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barýþ istikameti, bizim daima kuralýmýz olacaktýr."


19 Þubat l932

Halkevlerinin açýlmasý.


12 Temmuz 1932

Atatürk'ün direktifiyle "Türk Dili Tetkik Cemiyeti"nin kuruluþu (Daha sonra "Türk Dil Kurumu" adýný almýþtýr.)


1 Kasým 1932

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "... Millî kültürün her çýðýrda açýlarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileði olarak temin edeceðiz."


31 Mayýs 1933

Ýstanbul Darülfünunu'nun kapatýlmasýna Millî Eðitim Bakanlýðý'nca yeni bir üniversite kurulmasýna dair Kanun'un kabulü (Bu kanunla Ýstanbul darülfünunu kapatýlmýþ,18 Kasým 1933 günü Ýstanbul Üniversitesi öðretime açýlmýþtýr.)


29 Ekim 1933

Atatürk'ün, Cumhuriyetin 10. Yýldönümü nedeniyle Türk milletine ünlü söylevi: ". . Az zamanda çok ve büyük iþler yaptýk. Bu iþlerin en büyüðü, temeli Türk kahramanlýðý ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. ... Asla þüphem yoktur ki Türklüðün unutulmuþ büyük medenî vasfý ve büyük medenî kabiliyeti bundan sonraki inkiþafiyle âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneþ gibi doðacaktýr... Ne mutlu Türküm diyene!"


1 Kasým 1933

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: ".... Geçen on sene, gelecek devirler için bir baþlangýçtan baþka bir þey deðildir. Bununla beraber, eski devirlerin tarihi karþýsýnda, Cumhuriyetin bu on senesi, eþi görülmeyen bir diriliþ ve göz kamaþtýrýcý bir ileri atýlýþ âbidesidir."


20 Kasým 1933

Atatürk'ün Ýstanbul Üniversitesi'nin öðretime açýlmasý münasebetiyle kendisine çekilen saygý ve baðlýlýk telgrafýna cevabý: "Ýstanbul Üniversitesi'nin açýlmasýndan çok sevinç duydum. Bu yüksek ilim ocaðýnda kýymetli profesörlerin elinde Türk çocuðunun müstesna zekâ ve eþsiz kabiliyetinin çok büyük inkiþaflara mazhar olacaðýndan eminim.


9 Þubat 1934

Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasýnda "Balkan Antantý"nýn imzalanmasý.


21 Haziran 1934

Soyadý Kanunu'nun kabulü.


1 Kasým l934

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: ". . Güzel sanatlarýn hepsinde, ulus gençliðinin ne türlü ilerletilmesini istediðinizi bilirim. Bu yapýlmaktadýr. Ancak, bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni deðiþikliðinde ölçü, musikide deðiþikliði alabilmesi, kavrayabilmesidir."


24 Kasým 1934

Kendisine "Atatürk" soyadý verildiðine dair Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabulü.


26 Kasým 1934

Efendi, Bey, Paþa, Hazretleri v.b. lâkap ve unvanlarýn kaldýrýldýðýna dair Kanun'un kabulü.


3 Aralýk 1934

Bazý kisvelerin giyilemeyeceðine dair Kanun'un kabulü (Bu kanunla din adamlarýnýn hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar mabet ve âyinler haricinde ruhanî kisve taþýmalarý yasaklanmýþtýr.)


5 Aralýk 1934

Türk kadýnlarýna milletvekili seçme ve seçilme hakký tanýyan Anayasâ deðiþikliði.


1 Mart 1935

Atatürk'ün dördüncü defa Cumhurbaþkaný seçilmesi.


9 Mayýs 1935

Cumhuriyet Halk Partisi IV. Büyük Kurultayý'nýn Ankara'da Atatürk'ün konuþmasýyla açýlýþý: "Uçurum kenarýnda yýkýk bir ülke.. türlü düþmanlarla kanlý boðuþmalar.. yýllarca süren savaþ... ondan sonra, içerde ve dýþarda saygý ile tanýnan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunlarý baþarmak için arasýz, devrimler... Ýþte Türk genel devrimi'nin bir kýsa ifadesi" (Kurultay 16 Mayýs 1935 de kapanmýþtýr.)


1 Kasým 1935

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: " .. Olaylar Türk milletine iki önemli kuralý yeniden hatýrlatýyor: Yurdumuzu ve haklarýmýzý müdafaa edecek kuvvette olmak.. Barýþý koruyacak uluslararasý çalýþma birliðine önem vermek.."


9 Ocak 1936

Ankara'da "Dil ve Tarih-Coðrafya Fakültesi"nin açýlýþý.


20 Temmuz 1936

Boðazlarýn Türk Hükûmeti'nin hâkimiyetine geçiþini saðlayan "Montreux Antlaþmasý"nýn imzalanmasý.


1 Kasým 1936

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "... Cumhuriyet, yeni ve saðlam esaslarýyla Türk milletini emin ve metîn bir gelecek yoluna koyduðu kadar, asýl fikirlerde ve ruhlarda yarattýðý güvenlik itibariyle büsbütün yeni bir hayatýn müjdecisi olmuþtur."


27 Ocak 1937

Cenevre'de Milletler Cemiyeti toplantýsýnda Hatay'ýn baðýmsýzlýðýnýn kabul edilmesi (Bu durum, 29 Mayýs 1937'de Cenevre'de toplanan Milletler Cemiyeti Konseyi'nde de Hatay Anayasasýyla beraber onaylanmýþ, baðýmsýzlýk rejimi 29 Kasým 1937 günü yürürlüðe girmiþtir. 2 Eylül 1938'de Hatay Millet Meclisi açýlarak Devlet Baþkanlýðý'na Tayfur Sökmen seçilmiþtir. Devletin adý "Hatay devleti" olarak kabul edilmiþ, 23 Haziran 1939'da Türkiye ile Fransa arasýnda yapýlan antlaþma ile de Türkiye'ye býrakýlmýþ, 7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayýlý Kanun'la yeni Hatay ili kurulmuþtur. )


11 Haziran 1937

Atatürk'ün bütün çiftliklerini ve mallarýný millete baðýþlamasý.


9 Temmuz 1937

Türkiye, Ýran, Irak ve Afganistan arasýnda Sadabat Paktý'nýn imzalanmasý.


1 Kasým 1937

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasý: "... Milletimizin lâyýk olduðu yüksek uygarlýk ve refah seviyesine varmasýný alýkoyabilecek hiçbir engel düþünmeðe yer býrakýlmadýðýný ve býrakýlmayacaðýný huzurunuzda söylemekle bahtiyarým."


30 Mart 1938

Fransa'dan davet edilen Prof.Dr. Fissenger'in Atatürk'ü muayenesini takiben Cumhurbaþkanlýðý Genel Sekreterliði'nin Atatürk'ün hastalýðý hakkýnda ilk resmî teblið yayýmlamasý (Bu teblið'de Fissenger'in muayenesi sonucu Atatürk'ün sýhhatinde endiþe verici bir durum olmadýðýnýn tesbit edildiði ve kendisine 1,5 ay kadar istirahat tavsiyesinin kâfi görüldüðü belirtilmiþtir. )


20 Mayýs 1938

Atatürk'ün Ankara'dan Mersin'e geliþi; askerî birliklerin geçit resmini izlemesi.


24 Mayýs 1938

Atatürk'ün Mersin'den Adana'ya geliþi,Atatürk Parký önünde askerî birliklerin geçit resmini izlemesi.


26 Mayýs 1938

Atatürk'ün son olarak Ankara'dan Ýstanbul'a gidiþi (Ölüm tarihine kadar Ýstanbul'da kalmýþtýr.)


5 Eylül 1938

Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayý'nda elyazýsýyla vasiyetini yazmasý (Vasiyetname 6 Ekim 1938 günü Dolmabahçe Sarayý'na çaðýrýlan Ýstanbul Altýncý Noterine Atatürk tarafýndan teslim edilmiþtir. Vasiyetnamenin açýlýþý: 28 Kasým 1938)


29 Ekim 1938

Atatürk'ün, Cumhuriyetin 15. Yýldönümü nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Ordusuna mesajý: ". . Türk vatanýnýn ve Türklük camiasýnýn þan ve þerefini, dahilî ve haricî her türlü tehlikelere karþý korumaktan ibaret olan vazifeni, her an yapmaya hazýr ve âmade olduðuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadýmýz vardýr."


1 Kasým 1938

Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açýþ konuþmasýnýn hastalýðý sebebiyle Baþbakan Celâl Bayar tarafýndan okunmasý: "... Memleketimizi her gün daha çok kuvvetlendirmek, her alanda her türlü ihtimallere karþý koruyabilecek bir halde bulundurmak ve dünya olaylarýnýn bütün safhalarýný büyük bir uyanýklýlýkla izlemek, barýþsever siyasetimizin dayanacaðý esaslarýn baþlangýcýdýr."


10 Kasým 1938

Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayý'nda saat dokuzu beþ geçe ölümü (Atatürk'ün Türk bayraðýna sarýlý tabutu 16 Kasým 1938 günü Dolmabahçe Sarayý'nýn büyük tören salonunda bir katafalk üzerine konularak milletin ziyaretine býrakýlmýþ, 19 Kasým 1938 günü Dolmabahçe'den top arabasýna konularak törenle Sarayburnu rýhtýmýna, buradan Zafer torpidosu aracýlýðýyla Yavuz gemisine nakledilmiþtir. Bu gemi ile Ýzmir'e getirilmiþ, yine Zafer torpidosuna nakledilerek karaya çýkarýlmýþtýr. Cenaze, saat 20.30'da özel trenle Ankara'ya gönderilmiþ, 20 Kasým 1938 günü saat 10.00'da baþta Cumhurbaþkaný olmak üzere Büyük Millet Meclisi Baþkaný, Baþbakan, Bakanlar, Genelkurmay Baþkaný, milletvekilleri, devlet ve ordu ileri gelenleri tarafýndan Ýstasyonda törenle karþýlanmýþtýr. Atatürk'ün tabutu trenden alýnarak top arabasýn konulmuþ, büyük törenle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne getirilerek Meclis önünde hazýrlanan katafalk'a yerleþtirilmiþtir. 21 Kasým 1938 günü geçici kabir olarak ayrýlan Etnografya Müzesi'ne getirilmiþ ve hazýrlanan mermer lâhdin üzerine yerleþtirilmiþtir. Tabut 10 Kasým 1953'de büyük bir törenle AnýtKabir'e nakledilmiþ ve Atatürk'ün fani vücudu vatan topraklarýna verilmiþtir.)

Muamelat-ý Zatiye Dairesi (Personel Baþkanlýðý)

Evraka 21 Teþrinisani 1341 (21 Kasým 1925)


Reis-i Cumhur Müþir Gazi Mustafa Kemal Paþa Hazretleri bin Ali Rýza Selânik


Duhulü: 1 Mart 1315 (13 Mart 1899)

Nasbý: 19 Eylül 1337 (19 Eylül 1921 )

Sicil No: 1317-8 P. (Piyade 1902-8)


Müþarünileyh Hazretleri :


29 Kânunuevvel 320 (11 Ocak 1905)

Tarihinde Erkân-ý Harbiye Yüzbaþýlýðý ile mektepten neþ'et ederek sunuf-u selasede bölük idare ve kumanda etmek üzere atik 5 nci Ordu'ya memur buyrulmuþtur


12 Kânunuevvel 332 (25 Aralýk 1906)

Tarihinde Beþinci Mecidi Niþaný'yla taltif edilmiþtir


7 Haziran 323 (20 Haziran 1907)

Tarihinde Kolaðalýða terfi etmiþtir. Sene-i mezkûre eylülü gayesinde arýza-i vücudiyelerinden naþi atik 3 ncü Ordu'ya nakledilmiþlerdir


9 Haziran 324 (22 Haziran 1908)

Tarihinde Þark Demiryolu Müfettiþliði'ne ve sene-i mezkûre Kânunuevvel gayesinde 3 ncü Ordu Redif 17 nci Selânik Fýrkasý Erkân-ý; Harbiyesine tayin buyrulmuþlardýr


23 Teþrinievvel 325 (5 Kasým 1909)

Tarihinde 3 ncü Ordu Erkân-ý Harbi- yesine tayin buyrulmuþtur


24 Aðustos 326 (6 Eylül 1910)

Tarihinde 3 ncü Ordu Zabitan Talimgahý Kumandanlýðý'na ve sene-i mezkûre teþrinievvelinde tekrar mezkûr 3 ncü Ordu Erkân-ý Harbiyesine ve bilahara Kânunusâni zarfýnda 5 nci Kolordu Erkân-ý Harbiyesine tayin buyrulmuþtur


14 Eylüf 327 (27 Eylül 1911 )

Tarihinde muvakkaten Trablusgarp Fýrkasý Erkân-ý Harbiyesine memur edilmiþse de Trablusgarp'a gitmeksizin Ýstanbuf'a cefbi 5 nci Kolordu'ya teblið edilerek Erkân-ý Harbiye-i Umumiye Dairesi'ne tayin buyrulmuþtur


14 Teþrinisani 327 (27 Kasým 1911 )

Tarihinde Binbaþýlýða terfi edilmiþtir


19 Kânunusaný 327 (1 Ocak 1912)

Tarihinde Bingazi'de bulunan müþarünileyhin Derne karþýsýndaki Þark Gönülfü Kumandanlýðý'ný deruhte etmiþtir


26 Þubat 327 (11 Mart 1912)

Tarihinde Derne Kumandanlýðý'na tayin edilmiþtir


11 Teþrinievvel 328 (24 Ekim 1912)

Tarihinde rahatsýzlýðýna mebni Dersaadet'e hareket etmiþtir


8 Teþrinisani 328 (21 Kasým 1912)

Tarihinde Karargâh-ý Umuroi emrine verilerek mezkûr ay zarfýnda Bahrü sefit Boðazý Kuvay-i Mürettebesi Erkân-ý Harbiyesi'ne tayin buyrulmuþtur


14 Teþrinievvel 329 (27 Ekim 1913)

Tarihinde Sofya Ataþemiliterliði'ne tayin buyrulmuþtur


24 Teþrinievvel 329 (6 Kasým 1913)

Tarihinde Bingazi muharebatýnda ibraz-ý þecaat ve liyakat etmesine mebni kýdemine iki sene zam, Dördüncü Rütbe'den Osmani Niþaný ita klýnmýþtýr

29 Kânunuevvel 329 (11 Ocak 1914)

Tarihinde Sofya-Belgrat-Çetine Sefaretleri Ataþemiliterliði'ne tayin buyrulmuþtur


26 Þubat 329 (11 Mart 1914)

Tarihinde Fransa Hükümeti tarafýndan Þövalye Rütbesinden Legion d'honneur niþaný ita kýlýnmýþtýr


16 Þubat 329 (1 Mart 1914)

Tarihinde Balkan Harbi'ndeki hidemat-ý hasenesinden dofayý kaymakamlýða terfi etmiþtir


22 Temmuz 330 (4 Aðustos 1914)

Tarihinde Sýrbistan Ataþemiliterfiði'ne tayin kýlýnmýþ ise de Sofya Ataþemiliterliði'ne ipka edilmiþtir


16 Teþrinisani 330 (29 Kasým 1914)

Tarihinde iki sene kýdem zammý verilmiþtir


7 Kânunusani 330 (20 Ocak 1915)

Tarihinde 3 ncü Kolordu'da yeni teþekkül eden 19 ncu Fýrka Kumandanlýðý'na tayin buyrulmuþtur


19 Mayýs 331 (1 Haziran 1915)

Tarihinde Miralaylýða terfi etmiþtir


15 Temmuz 331 (28 Temmuz 1915)

Tarihinde 15 nci Kolordu Kumandanlýðý'na ve sene-yi mezkûrede (Aðustos) 16 ncý Kolordu Komutanlýðý'na tayin buyrulmuþtur


14 Kânunusani 331(27 Ocak 1916)

Tarihinde tebdil havasýnýn hitamýna mebni 16 ncý Kolordu`ya Ýltihak buyrulmuþtur


2 Temmuz 331(15 Temmuz 1915)

Tarihinde Harp Madalyasý


19 Aðustos 331(1 Eylül 1915)

Tarihinde Muharebe Gümüþ Liyakat Madalyasý


4 Kânunusani 331(17 Ocak 1916)

Tarihinde Anafartalar Grubu Komutaný iken Muharebe Altýn Liyakat Madalyasý


19 Kânunusani 331(1 Þubat 1916)

Tarihinde Üçüncü Rütbe'den Osmani Niþaný


28 Kânunuevvel 331( Aralýk 1915)

Alman Hükümeti tarafýndan Demir Salip Niþaný verilmiþ


28 Þubat 331(13 Mart 1916) Anafartalar'daki hidemat-ý hasenesinden dolayý iki sene seferi kýdem zammý ita kýlýnmýþtýr


19 Mart 332(1 Nisan 1916)

Tarihinde Hidemat-ý fevkâledesine mebni bir sene kýdem zammý ile Mirli valýða terfi etmiþtir


29 Teþrinisani 332.(12 Aralýk 1916)

Müceddeden Ýkinci Rütbe'den Mecidi Niþaný ita kýlýnmýþtýr


11 Kânunuevvel 1332(24 Aralýk 1916)

Bitlis havalisindeki hidematýna mükâfeten bir sene seferi kýdem zammý ita edilmiþtir. Sene-yi mezkûre zarfýnda Almanya Hükümeti tarafýndan Birinci ve Ýkinci Demir Salip ve Avus turya Macaristan Hükümeti tarafýndan Üçüncü Rütbe'den Muharebe Liyakat Madalyasý ile Ýkinci Rütbeden Harp Alâmeti Liyakat-ý Askeri Madalyasý ita kýlýnmýþtýr


7 Mart 333(7 Mart 1917)

Tarihinde 2 nci Ordu Kumandanlýðý'na tayin buyrulmuþtur


19 Mart 333(19 Mart 1917)

Tarihinde muharebat-ý vakýadaki hidemat-ý hasanesinden dolayý tebdilen Ýkinci Rütbeden Osmani Niþaný ita kýlýnmýþtýr


5 Temmuz 333(5 Temmuý 1917)

Tarihinde 7 nci Ordu Kumandanlýðý'na tayin buyrulmuþtur


23 Eylül 333(23 Eylül 1917)

Tarihinde Muharebe Altýn Ýmtiyaz Madalyasý ile taltif buyrulmuþtur


9 Teþrinievvel 333(9 Ekim 1917)

Tarihinde becayiþen 2 nci Ordu Kumandanlýðý'na tayin kýlýnmýþtýr


11 Teþrinievvel 333(11 Ekim 1917)

Tarihinde bir ay müddetle Ýstanbul'a mezunen gitmiþler ve rahatsýzlýklarýna mebni tedavi edilmek üzere üç ay mezuniyet verilmiþtir


7 Teþrinisani 333(7 Aralýk 1917)

Tarihinde Karargâh-ý Umumi emrine alýnarak sene-i meýkûre kânunuevvelinde mülga Veliaht-ý Saltanat refakatinde Almanya Karargah-ý Umumisi'ne azimet etmiþ


16 Kânunuevvel 333(16 Aralýk 1917)

Tarihinde tebdilen Birinci Rütbe'den Kýlýçlý Mecidi Niþaný ita kýlýnmýþtýr


19 Þubat 334(19 Þubat 1918)

Tarihinde Almanya Ýmparatoru tarafýndan Birinci Rütbe'den Kýlýçlý Kron dö Prus Niþaný verilmiþtir


13 Mayýs 334(13 Mayýs 1918)

Tarihinde bera-i tedavi Viyana'ya azimet buyurmuþtur


7 Aðustos 334(7 Aðustos 1918)

Tarihinde 7 nci Ordu Kumandanlýðý'na ve sene-yi mezkure eylülünde Fahri Yaveran silkine ithal buyrulmuþ


31 Teþrinievvel 334(31 Ekim 1918)

Tarihinde Yýldýrým Ordular Grubu Kumandanlýðý'ný deruhte buyurmuþlardýr


Teþrinisani 334(Kasým 1918)

Tarihinde Grubun Laðvý üzerine Harbiye Nezareti emrine alýnmýþtýr


30 Nisan 335(30 Nisan 1919)

Tarihinde 9 ncu Ordu Kýtaatý Müfettiþliði'ne tayin edilmiþ ve sene-yi mezkûre Temmuzu'nun beþinde Ýstanbul Hükümet-i sakýtasýnca memuriyetine hitam verilmiþtir


9 Aðustos 335(9 Aðustos 1919)

Ordu Müfettiþliði'nden mazul ve askerlikten müstafi olan müþarünileyhin silk-i askeriden ihracý ve haiz olduðu niþanlarýn refi ve Fahri Yaveran Unvanýnýn nezi hakkýnda irade çýkmýþtýr


23 Nisan 336(23 Nisan 1920)

Tarihinde Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilesine intahap buyrulmuþlardýr


19 Eylül 337 (19 Eylül 1921 ) Tarihinde Büyük Millet Meclisi'nce ittifakla kendilerine Gazilik Ünvaný ita ve Rütbe-i Samiye-i Müþiri tevcih buyrulmuþtur


5 Teþrinisani 337 (5 Kasým 1921 )

Tarihinden itibaren müþarünileyhin Baþkumandanlýk müddeti üç ay daha temdit edilmiþtir


5 Þubat 338 (5 Þubat 1922)

Tarihinden itibaren Baþkumandanlýk müddeti üç ay daha temdit edilmiþtir


27 Mart 339 (27 Mart 1923)

Tarihinde Afganistan Emiri (Kralý) tarafýndan Aliyülâlâ Niþaný irsal kýlýnmýþtýr


21 Teþrinisani 339 (21 Kasým 1923)

Tarihinde kýrmýzý-yeþil kurdeleli Ýstiklal Madalyasý talik olunmuþtur


29 Teþrinievvel 339 (29 Ekim 1923)

Tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti'ne intihap buyrulmuþtur

Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliði temin eden eþsiz bir lider, muharebe meydanlarýnda efsanevî bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset ada·mý, milletin çehresini deðiþtiren kûdretli bir inkýlâpçýdýr. Bu vasýflarýyla, insanlýk tarihinin tanýdýðý en büyük adamlardan biri olduðunda þüphe yoktur. Kahramanlýk ve yüksek insanlýk meziyetlerini en yüksek seviyede taþýdýðýnda dünya tarihçileri ve fikir adamlarý tereddütsüz birleþmektedir. Tarihin büyük tanýdýðý þahsiyetlerle mukayesesi yapýldýðý zaman türlü bakýmlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadýr. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafý, hem fikir hem hareket adamý oluþudur. O, fikri ve hareketi kiþiliðinde birleþtirmiþ bir lider idi. Fikir ve düþüncelerinin özünü oluþturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sýyrýlmýþ akýlcý bir dünya görüþüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karþýsýnda aklýn ve ilmin rehberliðini kabul eden bu gerçekçi görüþ, gerek Türk Baðýmsýzlýk Savaþý'nýn gerekse onu izleyen Türk çaðdaþlaþma hareketi'nin esasýný oluþturmaktadýr.


Atatürk, milletin tarihî seyrini deðiþtirebilecek üstün meziyetleri sayesinde, memleketi askerî ve siyasî zaferlerle uçurumun kenarýndan kurtarmýþtýr. Dünya tarihirýde, her türlü imkânsýzlýða raðmen inandýðý fikri tatbik sahasýna dökmüþ. "Ya istiklâl, ya ölüm!" parolasý ile bir Millî Mücadele kazanýnýþ, arkasýndan yepyeni hüviyette bir çaðdaþ millet ve devlet yaratmýþ adam azdýr. Ýçinde bulunduðu þartlarý deðerlendirmede, engelleri ortadan kaldýrmada gösterdiði büyük baþarý Atatürk'ün ayrý bir özelliðini teþki1 etmektedir. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çaðdaþlaþma gereðini gördüðü için deðil, bu çaðdaþlaþmayý en kýsa zamanda gerçekleþtirecek yolu gösterdiði için ve nihayet çaðdaþlaþmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiði için büyüktür. Esasen "Modern Türkiye'nin Kurucusu" sýfatýný da iþte bu büyüklüðünden almaktadýr.


Büyük Nutkun sonlarýnda, Türk gençliðine hitaben çizdiði tablo, aslýnda, kendisi mücadeleye atýldýðý zaman, memleketin içinde bulunduðu tablodur. Atatürk, en güç þartlar altýnda bile, herþeyin bitti zannedildiði bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin kaybolmamasý gerektiði gerçeðirri, eseriyle ispatlamýþ bir millî kahramandýr; onun için sembol olmuþtur, onun için bayrak olmuþtur.


Atatürk gerçeðin adamýdýr; saðduyunun ve ince görüþün adamýdýr. Nerde ne yaptý, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmýþ, en hayýrlýsýna karar vermiþtir. Halkýn eðilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sýzmasýný bilen usta inkýlâpçýlýðý sayesindedir ki müþterek arzu ve eðilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiþtir. Giriþtiði mücadelenin baþýndan sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasýflarýna güvenmiþ, kazanýlan her türlü zaferin milletin eseri olduðunu söylemiþtir. Bütün teþebbüslerinde millet sevgisine dayanmýþ, kudretli kiþiliði ve gerçeði seziþe dayanan ikna kuvvetiyle kütleleri sürükleyebilecek bir lider olduðunu göstermiþtir. Millî kurtuluþa bayrak olan fikirleri, görüþleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sýnýrlarýný aþmýþ, mazlum milletlerin baðýmsýzlýk ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuþtur.


Atatürk yaratýcýsý, yapýcýsý olduðu "Türk Ýnkýlâbý"ný ifade ederken: "Bu inkýlâp, yüksek bir insanî ülkü i1e birleþmiþ vatanperverlik eseridir. Çocuklarýna bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve ayný zamanda bütün sefaletlere acýmak sanatýný öðretmektedir" diyordu. Kendisi de yarattýðý inkýlâbýn imanlý bir yapýcýsý sýfatýyla bütün dünyaya açýk yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakýyordu. Gerçekten, "Ne Mutlu Türküm diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, ayný zamanda insanlýk idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi. Yabancýlarýn, "Düþmanlarýnýz kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düþmaný deðiliz; yalnýz insanýlýðýn düþmaný olanlarýn düþmanýyýz!" cevabýný veriyordu. Ýþte bu insancýl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taþýyan "Atatürk Ýnkýlâbý" ayný zamanda bütün insanlýðýn hayranlýðýný da üzerinde toplamaktadýr.


Atatürk'ün insanlýk deðerlerine içten ve büyük saygýsý vardý. O, bütün insanlýðýn asýrlar boyu övdüðü ýýe övündüðü meziyetleri üstün kiþiliðinde toplamýþtý. Hayatý boyunca gösterdiði davranýþlar bu meziyetleri sergiliyordu. Þöyle ki:


-Muzaffer Baþkomutan olarak Ýzmir'e girdiði gün, önüne serilen düþman bayraðýný, "Bayrak bir milletin baðýmsýzlýk alâmetidir; düþmanýn da olsa saygý göstermek gerekir!" diyerek, onu yerden kaldýrtan,


-Bir milleti hürYiyet ve baðýmsýzlýða kavuþturan büyük eserinin haþmeti karþýsýnda, memleketin büyük sanatkârlarý, þairleri, tiyatro sanatçýlarý elini öpmek istedikleri zaman "Sanatkâr el öpmez; sanatkârýn eli öpülür!" cevabýný veren ,


-Çanakkale'de kendisine karþý savaþýrken bir kolunu kaybeden ünlü Fransýz Generali Gouraud'ya, yýllar sonra Ankara'da karþýlaþtýklarý zaman -Generalin boþ kolunu. iþaret ederek- : "Türk topraklarýnda yatan þerefli kolunuz, memleketlerimiz arasýnda son derece kýymetli bir baðdýr!"diyen ,


- Çanakkale þehitleri törenine konuþma yapmak üzere giden bir Bakanýna, harpte ölen diðer millet askerleri için de: "Bu memleketin topraklarý üzerinde kanlarýný döken kahramanlar! Burada bir dost vatanýn topraðýndasýnýz. Huzur içinde uyuyunuz!" diye not yazdýran,


- Mýsýr elçisine, bir sabah, Çankaya sýrtlarýndan doðmakta olan güneþi göstererek: "Doðudan þimdi doðacak olan güneþe bakýnýz! Þu anda günün aðardýðýný nasýl görüyorsam, uzaktan bütün doðu milletlerinin de uyanýþýný öyle görüyorum. Baðýmsýzlýk ve hürriyetine kavuþacak daha çok k
ardeþ millet vardýr. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere raðmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceðe ulaþacaklardýr. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasýnda hiç bir renk, din ve ýrk farký gözetmeyen yeni bir âhenk ve iþbirliði çaðý alacaktýr!"


Diyen Büyük Atatürk, gerçekten insan sevgisinin ve insanlýk idealinin kolay eriþilemeyecek bir örneði idi. Bu davranýþlar, belki de insanlýk tarihinde eþi olmayan þeylerdi ve O'nun büyüklüðünü, O'nun geniþliðini, O'nun engin hoþgörüsünü simgeliyordu.


"Yurtta barýþ, cihanda barýþ" için çalýþmak, Atatürk için dünyamýzda yaþayan bütün insanlarý birbirine daha çok yaklaþtýrmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabalarýn bir parçasý idi. O, "Ýnsan herþeyden önce mensup olduðu milletin varlýðý ve mutluluðu için çalýþmalý; fakat baþka milletlerin de huzur ve refahýni düþünmelidir" derken, iþte bu çabasýný dile getiriyordu. Atatürk'e göre "Dünya milletlerinin mutluluðuna çalýþmak, diðer bir yoldan kendi huzur ve mutluluðunu temine çalýþmak, demekti". Çünkü, "dünyada ve dünya milletleri arasýnda sükûn ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsýn huzurdan mahrumdu". Ýþte Atatürk'ün "Yurtta barýþ, dünyada barýþ" ilkesinin kökleri böyle insancýl bir .düþünceden, böyle insancýl bir idealden kaynaklanýyordu.


Atatürk'e göre "Milletleri idare edenlerin vazifesi, hayatý mutlu kýlmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlýðýn varlýðýný kendi þahýslarýnda gören adamlar mutsuzdiý. Hayatta mutluluk, ancak gelecek nesillerin þerefi, varlýðý ve huzuru için çalýþmakla mümkündü. Natta bir devlet adamý böyle hareket ederken "Benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalýþtýðýmý fark edecekter mi diye bile düþünmemeliydi."


O, karþýlýk beklemeksizin, insanlýðýn mutluluðuna hizmet edebilecek adam yetiþtirmenin, en büyük zevk olduðunu söylüyor ve þöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiþtiren insan, bu çiçekten birþey bekler mi? Adam yetiþtiren insan da, çiçek yetiþtirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düþünen ve çalýþan adamlardýr ki memleketlerine, milletlerine ve bunlarýn geleceðine faydalý olâbilirler".


Atatürk'e göre, milletler arasýnda düþmanlýklarýn yerini akrabalýk bilinci almalý idi. Kýta'alar ve milletler arasýnda ýrkçý ve þoven yaklaþýmlar, yerini bütün insanlýðýn paylaþtýðý bazý ortak deðerlere terk etmeli idi. "Ýnsanlarý mesut edecek yegâne vasýta, onlarý birbirine yaklaþtýrarak, onlarý birbirlerine sevdirecek karþýlýklý maddî ve manevî ihtiyaçlarýný temine yarýyan hareket ve enerji idi. Dünya barýþý içinde insanlýðýn gerçek mutluluðu, ancak bu yüksek ideal yolcularýnýn çoðalmasý ve muvaffak olmasýyla mümkün olacaktý. Dünya vatandaþ(arý kýskançlýk, açgözlülük ve kinden uzaklaþacak þekilde eðitilmeli, insanlýðýn bütününün refahý, açlýk ve baskýnýn yerini almalýydý." Bütün milletlerin çaðdaþ uygarlýk düzeyinde birleþmesi, bu ortak uygarlýða dahil olmasý Atatürk'ün en samimî arzusu idi. Çünkü O, insanlýðýn hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organý sayýyordu.


Atatürk'e göre, insanlar arasýnda artýk hiçbir renk, din ve ýrk ayýrýmý tanýmayan bir ahenk ve iþbirliði çaðý açýlmalý, milletler baðýmsýzlýklarýný, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüþün dýþýnda, insanlýðýn ortak deðerlerinde birleþmeli idi. Bu ortaklaþa deðerlerin kýtalarý birbirine baðlamasý, insanlarý renk, ýrk ve din farký gözetmeksizin birbirine yaklaþtýrmasý lâzýmdý. Çünkü insanlýðýn yükselmesi, insanlýk idealinin gerçekleþmesi bu þuurun ayakta tutulmasýna baðlý idi. Ýþte Atatürk, görüþ ve düþünceleriyle, bu yönüyle de insanlýk tarihi önünde aþýlamayacak bir büyüklüðü temsil etmektedir.


Son söz olarak diyebiliriz ki, Atatürk'ün hayatý, þahsiyeti ve eseri incelendiði zaman, insanoðlu, hayranlýðýný gizleyememekte; bu millî kahramaný kutlamakta, bu kutsal mücadelenin önünde saygý ile eðilmektedir.


Türk Milleti!

Kurtuluþ Þavaþýna baþladýðýmýzýn on beþinci yýlýndayýz. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yýlýný doldurduðu en büyük bayramdýr. Kutlu olsun!

Þu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuþmanýn en derin sevinci ve heyecaný içindeyim.

Yurttaþlarým!

Az zamanda çok ve büyük iþler yaptýk. Bu iþlerin en büyüðü, temeli, Türk kahramanlýðý ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk Milletinin ve onun deðerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptýklarýzý asla kafi göremeyiz, çünkü; Daha çok ve daha büyük iþler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.

Yurdumuzu, dünyanin en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çýkaracaðýz. Milletimizi, en geniþ, refah, vasýta ve kaynaklarýna sahip kýlacaðýz. Milli kültürümüzü, muasýr medeniyet seviyesinin üstüne çýkaracaðýz. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmis asýrlarýn gevþetici zihniyetine göre deðil, asrýmýzýn sürat ve hareket mefhumuna göre düþünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalýþacaðýz, daha az zamanda daha büyük iþler baþaracaðýz. Bunda da muvaffak olacaðýmýza þüphem yoktur.

Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalýþkandýr; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiþtir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduðu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasýnda tuttugu meþale, müspet ilimdir. Þunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfý da, güzel sanatlarý sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalýþkanlýðýný, fýtri zekasýný, ilme baðlýlýðýný, güzel sanatlara sevgisinive milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasýta ve tedbirlerle besleyerek inkiþaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yakýþan bu ülkü, onu, bütün beþeriyette, hakiki huzurun temini yolunda, kendine düþen medeni vazifeyi yapmakta muvaffak kýlacaktýr.

Büyük Türk milleti!

On beþ yýldan beri, giriþtiðimiz iþlerde muvaffakýyet vadeden çok sözlerimi isittin. Bahtiyarim ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkýmdaki itimadýný sarsacak bir isabetsizliðe uðramadým. Bugün, ayný iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduðunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanýyacaktýr. Asla þüphem yoktur ki, Türklüðün unutulmuþ büyük medeni vasfý ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkiþafý ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneþ gibi doðacaktýr.

Türk milleti!

Ebediyete akýp giden her on senede, bu büyük millet bayramýný daha büyük þereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamaný gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!

Güvenlik Kuvvetleri Komutanlýðý © 2023